Derin/Paralel Devletin uyuşturucu ticaretine mahkum ettiği yoksul Ülkücü gençlik
Siyaset ve ideolojiler yoksul halk kitlelerini karşı karşıya getirmenin aracı yapılıyor
Devlet destekli ülkücü gruplara verilen misyon, gerçek ülkücülük iddiasını taşıyan akl-ı selim sahibi kişilerin kabul edemeyeceği kadar çirkefe batmış durumda. Başta uluslararası uyuşturucu ticareti olmak üzere, her tür adi illegaliteyle özdeş hale gelen bu yapılanma, toplumun tüm kesimleri için tehlike arz ediyor.
Mahallelerimize kadar sızarak çocuklarımızı ve gençlerimizi zehirleyen, kızlarımızı, kadınlarımızı tuzağa düşürerek kötü yollara zorlayan para-militer ve ağırlıklı olarak ülkücü çetelere karşı her kim canını ortaya koyarak mücadele ettiyse, o kişileri ya ortadan kaldırdılar ya haksız gerekçeler üreterek hapislerde çürüttüler ya da itibarsızlaştırmak için ellerinden gelen her iftiraya baş vurdular. Bunları yapan çeteler derin/paralel devlet yapılanmalarından güç aldılar.
Kurumsal gücü arkalarına alarak saldıran para-militer çeteler, bizleri sahipsiz gördüler. Mahallelere, ailelere, ocaklara sızdılar. İnternette çocuklarımıza siber zorbalık yaptılar. En ufak bir açığımızı bulmak için fırsat kolladılar. Kirli tezgahlarla insanlarımızı birbirine düşürdüler. Açığa ne çıkarsa ganimet olarak üzerine çöktüler.
Sağ ve sol paramilitarizmin sinerjisini kullanarak tezgahlarını kuruyorlar
Kadın, çocuk, ya da mal mülk, hiç fark etmiyor. Özellikle Alevilerin ve Kürtlerin üzerine salınan kurumsal destekli Ülkücü çeteler, devletin "derin" birimleri tarafından ipleri gevşek tutuldukları için çoluk çocuğumuza fütursuzca saldırıyorlar. Yoksul mahallelere dadanan uyuşturucu ve fuhuş çetelerine karşı mücadele veren, 2013'te gencecik yaşında Ülkücü uyuşturucu çetelerinin kurşunuyla katledilen Hasan Ferit Gedik ve daha nicelerinin ruhlarının huzura ermesi için gerçeklerin gerekirse çivi çakar gibi beyinlere çakılması gerekiyor.
Türkiye'yi uluslararası uyuşturucu ticaretinin kavşak noktası haline getiren, çocuk istismarcısı kaset/kumpas/fuhuş çetelerinde söz sahibi olan sözde milliyetçi yapılanmalar ülke güvenliği meselesine dönüşmüştür.
Uluslararası siber suç yapılanmalarıyla*** koordine hareket eden uyuşturucu mafyasının MİLLİYETÇİLİK ve ÜLKÜCÜLÜK kılıfına bürünerek devletin imkanlarını suiistimal etmesi en başta vatanseverlik iddiasındaki Milliyetçi çevrelerin ana meselesi olmalıydı, ama olmadı. Uluslararası uyuşturucu ve siber mafya yapılanmalarının yerellerdeki taşeronluğunu üstlenen, Ülkücü camia üzerinden kendilerine kurumsal destek bulan kişi ve gruplar KAMU GÜVENLİĞİ ve HUZURU adına açığa çıkarılmalıdır.
Not: Ülkücü Sinan Ateş suikastı ve ardından gelişen olaylar, üzeri örtülen kirleri de açığa çıkartacağa benziyor.
Konuya ilişkin haberin- bknz- satır araları:
"Maltepe Gülsuyu’nda Ülkücü uyuşturucu çeteleri tarafından öldürülen Hasan Ferit Gedik cinayeti davasında tutuklu yargılanıyordu. 2015’te tahliye edildi. 2018’de 35 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. Doğukan Çep hakkında cezayla birlikte yakalama kararı da çıkarıldı, ancak yakalanamadı. O günden bugüne sözde firardaydı ancak Sinan Ateş cinayeti için ortaya çıktı. Dün Gülsuyu’nda kullanılan Çep, bugün de Sinan Ateş olayında taşeron yapıldı. Doğukan Çep ve Eray Özyağcı’nın ise Dado lakaplı Doğukan Yardak’ın kurduğu suç örgütünde yer aldığı iddia ediliyor. Maltepe-Gülsuyu’nda faaliyet gösteren Yardak’ın yurt dışına kaçtığı düşünülüyor. Asıl soru şu, bu kişiler kimin taşeronu?”
(***) Haberlerde "Ülkü Ocakları Maltepe Şube yöneticisi Ufuk Köktürk" olarak geçen ismi google'dan araştırdığımda sadece Sinan Ateş suikastı bilgileri çıkıyor. İnternette tek bir kare fotoğrafı dahi olmayan bu ve benzeri kişiler çoğunlukla ULUSLARARASI SİBER MAFYAYLA KOORDİNE ÇALIŞAN KİŞİLERDİR.