Hiçbir önerme kusursuz bilgi iddiasında bulunamaz
Türkiye kozmopolit bir toplum. İdeolojik bağlamda iki ana eksenden bahsedebiriz: Muhafazakar ve Seküler kesim.
Müslümanlığı yaşama ve anlama biçimi ve Atatürkçülüğe bakış geniş bir yelpazeye sahip. Yani her Müslüman bir diğerine benzemeyebilir, tıpkı kendisine Atatürkçü diyenlerde olduğu gibi. Bu normal olan. Çünkü toplum hareket halinde. Değişmeyen, dönüşmeyen hiçbir şey yok.
Milli Eğitimle ortak bir anlayış inşa edilmek istendiyse ve bunda muazzam bir başarı elde edilmiş olsa bile toplumdaki farklılıklardan birçok sentez çıkıyor. Bugün kentleşen Türkiye toplumu otantik taraflarını korumakla birlikte hiç olmadığı kadar kozmopolit bir topluma da dönüşüyor. Kapitalizmin/kültür emperyalizminin etkilerine rağmen otantizmin korunması bir başarıdır. 'Öteki'yle etkileşimlerden doğan yenilikleri bu özgünlüğe adapte etmek herhangi bir toplumun elde edebileceği en büyük başarıdır. Bu olması gerekendir. Dirsek temasları radikal uçları törpüler.
Siyaseten toplumu keskin çizgilerle bölmek, çatışma alanlarını çoğaltmak günü kurtarma telaşına kapılanların, kaybedeceği çok şeyi olanların siyasetidir. Burada şerh düşeceğim tek konu var o da Kürtler. Yani kendi milletim. Cumhuriyetin kuruluş aşamasında iyi giderken sonradan ortaya çıkan ve bugüne kadar süre gelen sistematik inkâr ve asimilasyon politikaları, doğası gereği bir çatışma alanıdır. Zaman Kürtler aleyhinde ilerliyor. Bizi "soysuzlaştırmaya" programlı tekçilik dayatması el birliğiyle sürüyor.
İki (sosyal) medyatik ismin; Feyza Altun ve Cübbeli Ahmet Hoca'nın teknik açıdan birbirinden farkı yok. İkisini palazlayan merkezler aynı: Kitlelerin algısına kısa devre yaptıran tribün siyasetinin kumanda masaları.
Atatürkçüler ve Dinciler etnik ırkçılıkta birbirine çok yakındırlar. Belli dönemlerde parlatılıp öne çıkarılan isimler, karşıt kutuplarda görünseler de köhnemiş tekçilik anlayışında birleşirler. Bunun turnusolu Kürtler konusundaki görüşleridir. Feyza Altun ve Cübbeli Ahmet Hoca, Türk etnik ırkçılığında ve Kürtlere yönelik asimilasyon politikalarında aynı görüşleri savunurlar. Birbirine taban tabana zıt görünen bu iki temsil işlerine gelen "doğrularda" uzlaşıya varabiliyorlar. Bu da olması gerekendir. Ancak biz Kürtler açısında "İKİ YÜZLÜ İLKESİZ BİR UZLAŞI"dır. Özellikle demokratik değerlerin savunuculuğu iddiasındaki sözde modern/ilerici, liberal, sol, sosyal demokrat kesim açısından. Çünkü diğeri zaten sağcı ve muhafazakardır, doğası gereği etnik ve mezhepsel faşizme de açıktan meyillidir.
Bu noktada İHD Başkanı avukat Eren Keskin'e tamamıyla katılıyorum:
"Bu Coğrafyada kendilerini Kemalist ya da İslamcı olarak tanımlayanların ‘kavgası’ sahte bir kavga. Çünkü Resmi İdeoloji ikisinin toplamından oluşuyor. Ve bu ‘sahte kavga’ bu Coğrafyada eşitlik yüzleşme ve demokrasinin önündeki tek ENGEL! Keşke herkes farkına varsa.."
Not: Türklerin, Kürtlerin haklarını savunmasını beklemiyoruz. Ancak hak, adalet, eşitlik, özgürlük ya da İslam, ümmet, şeriat ve sair kavramlarla, yaldızlı imajlarla ikiyüzlülüklerini kamufle etmelerine de razı değiliz.