Kaybedecek şeyi çok olanlar için bir "macera"

Dücane Cündioğlu, mümkün mertebe güncel siyasete girmeyen bir düşünür, bir filozof. Ancak belli ki Türkiye'nin, Suriye politikası ve yeni Kürt açılımıyla, nasıl neticeleneceği muamma bir maceraya atıldığını düşünüyor ve bunun için endişesini dile getiriyor.  

Bir siyaseti tehlikeli bir macera olarak görmek ve bunun için endişelenmek, mevcutta olanı, her halükarda, olacak olana tercih etmekten ileri gelir.

Bunu bir de kendi anayurdunda anadili yok sayılan, OHAL'ler ve bitmeyen çatışmalar yüzünden onlarca yıldır kitlesel göçlere zorlanan, şiddet tekelini elinde tutan devlete isyan edip dağları mesken tutan, insan gibi normal bir hayata özlem duyarak bu dünyadan göçen milyonlarca Kürde, bir evladını askere gönderirken  diğerini dağdaki çatışmalarda kaybeden Kürt annelere sormak lazım.

Acaba Kürtler, MEVCUT SİSTEMLE daha ne kadar kaybetmiş olabilirler? Kürt illeri (Kuzey Kürdistan) Gazze gibi tek seferde topyekûn bombalanmadığı için mi Kürt milleti olarak mevcut sistemle ve elimizdekilerle yetinmeyi öğrenmemiz gerekiyor?

Kürdistan olmuş bir toplu mezar coğrafyası... 

Daha yakın bir tarihte Kürtlerin kemikleri Kilyos'ta kaldırım taşlarının altından çıktı. Ölülere saygısızlığı devlet politikası zanneden marazi anlayış her yere hakim. Kilyos'ta, mega kent İstanbul'da kaldırım taşlarının altına gömülen 282 insana ait kemikler ortaya çıkarıldı. Habere göre; "Bitlis’in Yukarıölek (Oleka Jor) Mahallesi’ndeki Garzan Mezarlığı’ndan 19 Aralık 2017 tarihinde ailelerine haber verilmeden çıkarılarak İstanbul Adli Tıp Kurumu’na (ATK) getirilen 282 cenazenin Kilyos Mezarlığı’nda gömüldüğü kaldırımın görüntülerine ulaşıldı."

ŞAHSEN BEN BİR KÜRT OLARAK; 

TÜRKLERİN NE KÜRTLERİ ANLAMASINI NE DE MEVCUT DURUMA KÜRTLER LEHİNE BİR ALTERNATİFE CANI GÖNÜLDEN ONAY  VERMELERİNİ BEKLİYORUM; EN AYDIN OLANLARIN DAHİ.

Dücane Cündioğlu'nun konuya ilişkin X paylaşımı:

TÜRKİYE ve SURİYE: İHVAN-I MÜSLİMİN ve MEDHALİ SELEFİLİK bu akşam, saat: 22.00'de, canlı, herkese açık! Bir siyasal aparat olarak din, mezhep, cemaat, tarikat, örgüt vb. kurumlar dikkate alınmaksızın Ortadoğu'da olup bitenlere anlam verilemez. Örneğin siyasal tutumları açısından İran ve Şiilik, Türkiye, Mısır ve Sünnilik, Suud-i Arabistan ve Selefilik asla birbirinden ayrılamaz. Sizin anlayacağınız Ortadoğudaki tüm sorunlar, özü gereği, bir teopolitik karakter taşır. Bir laik Cumhuriyet olarak Türkiye, kendi derinliklerinde hiçbir zaman tam anlamıyla bu denklemin dışında kalmadı. Söylemler farklı olsa bile, duyarlılıklar değişmedi. Son çeyrek asırdır söylem ve duyarlılıklar birleşmiş durumda. Ve kamuoyu bu birleşmeyi bir iç politika sorunu olarak anlıyor ve öyle de değerlendiriyor. Gönül isterdi ki devleti yöneten akıl gereksinim duyduğu yalanları kullansın ama inanmasın. Oysa görünen o ki hem kullanıyor, hem de artık o söyleme inanıyor, inanmak istiyor. Yeni Osmanlıcılığın ve İslamcılığın en çocuksu yanı da burası! Devlete yön verenlerin bu eğilimi, gelişmeleri söylem olmaktan çıkarıp bir maceraya dönüştürüyor: tehlikeli bir maceraya.

Habere ilişkin görsel



Bu blogdaki popüler yayınlar

Akran ve siber zorbalıklarıyla çocukları kullanarak evlerin içine sızıyorlar

Film yapımcısı gibi çalışan kurgu ekipleri ve troll ağları

Hz Musa'yı Isıran Köpek