Hemen hiç kimsenin "kendiliğinden" "orjinal" tavırları yoktur, olamaz, sistem buna müsaade etmez.

Sosyal medyayı yıllardır gözlemliyorum. Olaylar karşısında farklı sosyal ve siyasi çevrelerden gelen tepkileri kendimce analiz ediyorum. Bu sürecin bana öğrettiği çok şey var. 

Düşünsel ya da sosyal, karmaşık ilişki ağı içerisinde kendimizce sentezler yapıyoruz. Ancak bunların ne kadarının bizden ne kadarının dış uyaranlardan şekil aldığını bilemiyoruz. Akıntıya karşı sürüklenmemek için önemli bir-iki kriter var. İlki davranışlarımıza kin ve nefretin yön verip vermediğinin iyi bir tahlili, ikincisi de ilkesel bir duruşumuzun olup olmadığıdır. 

Örnek olarak paylaştığım profil yıllardır agresif üslubuyla bilinen biri. Anladığım kadarıyla, "Madem hiçbir şey yapmadan düşman sahibi oluyorum, bari bunu hak edecek davranışları sergileyeyim" mantığıyla hareket ediyor. İnadını hakareti ve küfür etmeyi savunacak raddeye taşıyor. Savunduğu etnik kimliği antipatik ve değersiz hale getirmesini umursamıyor. Bilakis bunu yaparak kendisini hakim ulusa yarandırmaya çalışan kesimlere bir ders verdiğini düşünüyor. 

Bir anlamda "Halklar, barış, kardeşlik, demokrati vs diye diye aşağılanmaktan başka ne kazandınız?" demeye getiriyor. Etkiye kendince bir tepki veriyor. Hatalı olduğuna inandığı bu politik zemini tefe koymaya çalışıyor. Kin ve nefretin hakim olduğu karakter profiliyle bilerek/bilmeyerek kullanışlı aparat olmanın imkanlarını da üretiyor. Sabık İçişleri Bakanının, kendi siyasetlerinin bir başarısıymışcasına 'Kürtlerin birbirinden nefret ettiğini' söylemesi bunun en somut örneğidir.  loading...



Bu blogdaki popüler yayınlar

Akran ve siber zorbalıklarıyla çocukları kullanarak evlerin içine sızıyorlar

Hz Musa'yı Isıran Köpek

Film yapımcısı gibi çalışan kurgu ekipleri ve troll ağları