Dersim Milletvekili Diyab Yıldırım'ı tanıyalım

Diyab Yıldırım, nam-ı diğer Diyab Ağa, Dersimli Binbaşı Hasan Hayri Bey ile birlikte Erzurum Kongresi'ne katıldı. Halk yerel milis güçleri şeklinde Fransız ve İngiliz ordularına karşı koydu. Yunan işgali sırasında Meclis'in Kayseri'ye taşınması fikrine karşı çıktı ve Meclis kürsüsünde yaptığı konuşmada, "Biz buraya kaçmaya mı geldik, yoksa kavga edip ölmeye mi? Eğer meclisi taşımak istiyorsanız buyurun gidin. Ama ben gidemem. Tek başıma bile olsam, bayrağım, dinim ve vatanım için son kurşunuma kadar savaşırım. Son kurşunu da kafama sıkarım. Bu böyle biline..." ifadeleri zabta geçti. 1922 yılında Dersim'in vilayet olması için dilekçe verdi. Bu teklif Mustafa Kemal Atatürk desteği ile kabul gördü. Dersim ismini benimsediği için isminin değiştirilmemesini Mustafa Kemal Atatürk'ten özellikle rica etti. 

Dersimli büyüğümüz Seyid Rıza'nın da kayınpederi olan Diyap Ağa, Dersim mebusluğu bittikten sonra memleketine geri döndü. Daha sonra damadı Seyit Rıza ile bağlantısı gerekçe gösterilerek Diyarbakır'a sürüldü. Aşiretteki diğer kişilerle birlikte Divriği'ye zorunlu göç yaptırıldı. 1932'de Divriği'de öldü. Diyap Ağa'nın mezarı bugünkü Hozat sınırındaki Gözlüçayır köyünde yer almaktadır.

Hepsi de bizim büyüğümüz, bizim dedelerimiz; Mustafa Kemal de, Seyid Rıza da, Diyab Yıldırım da. Tarihte olanları tarih yargılar. Biz bugüne bakalım. 

[Yazının devamı gazete Duvar'dan Nevzat Onaran'ın yazısından alıntıdır]

1920’de Kürtçe kelimeler zapta yazılırken sorun yaşanmadı, hiçbir kimse bağırmadı, çağırmadı ve saldırmadı. Hatta bazı mebuslar kendisini bölgesel bir kimlikle tanımladı. Siverek mebusu Lütfi, “Efendiler bugün bendeniz Kürdistan mebusuyum”(4) ve Bitlis Mebusu Yusuf Ziya, “Lord Curzon’a bağırıyoruz ki; biz Kürdistan’ın hakiki vekilleriyiz. Senden ve senin siyasetinden Musul’u istiyoruz ve alacağız!”(5) ve Mazhar Müfid (Hakkâri) de, “Ben de bir Kürd mebusuyum. Lord Curzon’un tahkiratına [hakaretine] karşı Kürd mebuslar sükût edemez [susamaz]. […] Kürdistan’da mebus olmak şeraitine haiz pek çok zevat varken […]”(6) dedi. Mebuslar kendisini vilayetin üstünde tarihi, coğrafi kimlikli ve bölgesel çapta konumlandırdı, öyle de tutanağa yazıldı.

Kürdistan’ı TBMM Reisi Mustafa Kemal de bilmiyor değildi. Çünkü Kürt meselesi ve çözüm beyanı, Amasya Protokolü’nün maddelerinden biriydi.(7) Bu, Meclis’in ilk aylarında TBMM Reisi Mustafa Kemal’in Elcezire Cephesi Kumandanlığına verdiği 27 Haziran 1920 tarihli talimatın konusuydu: “Kürdistan hakkında, Büyük Millet Meclisi Vekiller Heyetinin [Hükümetin] Elcezire Cephesi Kumandanlığına talimatıdır […].”(8) İçeriğini tartışmak saklı kalmak kaydıyla, çözüm amaçlı yapılacaklar beş maddede sıralandı. 4’üncü maddede özetle, “Kürdistan dâhili siyasetimiz Elcezire Cephesi Kumandanlığı tarafından yönetilecektir” deniyordu.

TBMM’nin birinci dönem tutanağının sayfalarında Kürdistan’ı veya Lazistan’ı okuruz. 1926’da vilayet adı Rize olan Lazistan’ın altı mebusundan biri Ziya Hurşit’ti. ‘İkinci Grup’ muhalefetiyle var olan TBMM’nin “birinci dönem kürsü dili” ikinci döneme kıyasla daha özgürdü. İkinci dönemde özellikle Şark Islahat Planı’dan sonra, Kürtçe yasaktı ve “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyasıyla da dillerin susturulması hedeflenmişti. TBMM’nin birinci dönemi geride kalmıştı ve Cumhuriyet, “eşit vatandaşlığın” inşası temelinde kurumsallaşmadı. Sonrasında da “eşitsizlik” sistemleştirildi!






Bu blogdaki popüler yayınlar

Akran ve siber zorbalıklarıyla çocukları kullanarak evlerin içine sızıyorlar

Film yapımcısı gibi çalışan kurgu ekipleri ve troll ağları