Welcome to Ela's Republic Şinpū Tokubetsu Kōgek

Stand-up'çı Japon'u bile kıskanmışlar...

Organize çeteler birini hedefe koydukları anda o kişinin çevresinden ulaşabilecekleri ya da yerleştirdikleri kişileri nitelikli iftira düzeneklerinde kullanıyorlar.  via alismetamorphosis@blogspot DÜŞÜK SEVİYELİ, DÜŞÜK AHLAKLI DİJİTAL HİLELERDEN VE NİTELİKLİ İFTİRA DÜZENEKLERİNDEN VAZGEÇMİYORLAR ÇÜNKÜ ALICISI BOL Paramiliter çetelerin 2011'de başlattığı profesyonel manipulasyonlar, 2015 Kasım'ında derinliği ve kapsamı genişletilmiş olarak otomasyona bağlandı. Sosyalist çevreler, Aleviler ve Kürtler, yani kendi mahallem bu kirli oyunlara dahil edildi.  Yıllardır kurumsal destekli itibarsızlaştırma saldırılarının hedefindeyim. Sağ veya sol paramiliter çeteler birini hedefe koydukları anda o kişinin çevresinden ulaşabilecekleri ya da yerleştirdikleri kişileri nitelikli iftira düzeneklerinde kullanıyorlar. On yıldır tekrar eden düzeneklerde satın alamayacakları ya da kandırıp ayağını kaydıramayacakları neredeyse tek bir insanın dahi olmadığını defalarca kez kanıtladılar. ALEYHİMDE...

Sünni Türklerle gizli saklı bir sorunum yok; benim sorunum Alevi Türkler ve Sünni Kürtlerle. Yani "soysuzlaştırılmamıza" ikna olmuşlarla...

 

via alismetamorphosis.blogspot Zan altında bırakmaya programlı yayın ve paylaşım yapanlar arasında muhtemelen polis ve istihbarat elemanları da var. Zira herşeyi kitabına uydurup sağlamasını aldıkları tezgahlarda alenen fire vermelerine rağmen saldırılarını sürdürdüler ve hatta itibarsızlaştırmayı kurumsal boyuta taşıdılar.  Uzun yıllara uzanan düzeneklerde  telefonları ele geçiren casus yazılımlarla veya deepfake içeriklerle sınırlı kalmadılar; telefonların hts kayıtlarını hedefteki kişiyle aynı yere, binaya denk getirilerek kurulan, banka hesaplarında İSİM+SOYİSİM benzerlikeriyle desteklenen katmanlı sahtekarlıkların önünü açtılar. Eş zamanlı olarak Yargı ve Emniyetteki uzantılarını devreye koydukları süreçler var: Bknz . Yargı eliyle kriminalize etmek ve maddi manevi yılgınlığa düşürmek için arka arkaya açılan dava ve soruşturmalardan 2019'daki bir karşı dava dosyasına yansıyan "KAYIT DIŞI ÇOK YÜKSEK GELİR, FARKLI BANKALARDA HESAPLAR, ÇOK YÜKSEK HARCMALAR"gibi ağır ift...

 

İrlandaca ve İngilizce olmak üzere iki resmi dil olan  İrlanda'da İrlandaca konuşanların sayısı artıyor  Bulguların özet raporuna göre,  İ rlandaca konuşabildiğini belirten kişilerin sayısı 2022 yılında, 2016 yılında yapılan araştırmaya göre yüzde 6 artarak nüfusun yüzde 40'ına yükseldi. İrlandaca konuştuğunu belirten kişilerin çoğunluğu (%55) dili iyi konuşmadıklarını bildirdi. Daha genç kişilerin dili iyi konuşabildiklerini söyleme olasılığı daha yüksekti. Örneğin, İrlandaca konuşan 15-19 yaş aralığındaki kişilerin %63'ü, İrlandacayı çok iyi veya iyi konuştuğunu bildirmiştir. Buna karşılık, 50-54 yaş aralığındaki İrlandaca konuşanların %27'si, İrlandacayı çok iyi veya iyi konuştuğunu bildirmiştir. [Kaynak: Haber Portalları] Foto: İrlandalıların Hıdır-Ellez'i olan Saint Patrick kutlamalarından bir kare

via alismetamorphosis@blogspot Hayatımız Türkiye'de işlerin nasıl yürüdüğünü gösteren lab sahasına döndü Müesses nizamın " Devlet Networkü " elbette benim gibi yok hükmündeki Alevi Kürt bir vatandaşın lehine işlemeyecekti... Bir muhalif olarak Türkiye'de işlerin nasıl yürüdüğünü üç aşağı beş yukarı biliyordum. Ancak çocuk istismarcısı sapkın para-militer çetelerin aile mahkemelerinden çıkan kararları manipule edebilecek güçte olmasını beklemiyordum: Bknz Sağlı/sollu para-militer çeteleri aynı anda kumanda eden "derin" merkezler, kurumsal arka planı olan nitelikli iftira düzenekleriyle saldırdılar.  Benim gibi çocuğuyla meşgul bir ev hanımını bundan en az 5-6 yıl evvel sinek gibi ezmiş olmaları gerekirdi. H ikâyesi önceden yazılmış şaibeli bir ölümle ortadan kaldırılmam hesaplandı.  Ancak h esapları tutmadı.  Bu işleri başıma açanlar, Samsun Çarşambalı Altaylı'lar ve Yozgatlı Gür'lerdir. Birbiriyle taban tabana zıt güç odaklarının eş zamanlı olarak d...

Yıllarını Kürt Milletinin onurlu davasına adamış kanaat önderlerine ve Kürt gençlerine hiçbir mücadele alanı bırakılmayan şu coğrafyada sivil itaatsizlik en makul eylemdir.  MAHMUT ALINAK'TAN SİVİL İTAATSİZLİK HAMLESİ Mahmut Alınak kimlik beyanı ve ifade vermeyi reddetti Geçtiğimiz günlerde hakkında açılan bir soruşturma nedeniyle götürüldüğü savcılıkta, “Meşru olmayan ve halkı temsil etmeyen yargıya ifade vermem” diyerek kimlik beyanı ve ifade vermeyi reddeden Kürt siyasetçi Mahmut Alınak, "Faşizmin suçlarına ortak olmayacağını" açıkladı.   Alınak devamında şu ifadelere yer verdi; “Bu talancı ırkçı rejimi ve halka karşı bir giyotin baltası gibi kullandığı yargıyı tanımıyorum. Ben, sürüp giden hukuksuzluklar ve hak gasplarına karşı sivil itaatsizlik hakkımı kullanarak ifade vermedim. Bir yerde hukuksuzluk ve hak gaspı varsa sivil itaatsizlik meşru bir hak ve görevdir. Bunun aksi bir davranış kölece boyun eğiş ve işlenen ırkçı faşist suçlara ortak olmaktır. Hakkımda açılmı...

 

Gazeteci Fehim Taştekin'in bir yayınında söylediği gibi; Filistinli Şirketlere gittiği söylenen çeliğe bakıldığında sanırsınız ki Filistinliler çelikten gökdelenler inşa ediyor. 

  via Alis Metamorphosis   Yazılarından alıntı yaptığım yazarlardan, hayatımda hiç görmediğim akrabalarıma, irtibatım dahi olmayan ilkokul arkadaşlarımdan oğlumun ilkokul arkadaşlarını velilerine varana kadar beni zan altında bırakan yayın ve paylaşımlar yapan paramiliter siber çeteler, yargı kararlarını etkileyecek güce sahip olduğunu defalarca kanıtladılar:  Aile mahkemelerinden, savcılık soruşturmalarına uzanan, ç ocuğun yüksek yararını gözetmesi beklenen Medeni Yargılama Hukukunun  Re'sen Araştırma İlkesinin alenen yok sayıldığı  birçok hatalı yargı kararına  imza atıldı. "Jigolo mu arıyorsun" diyecek kadar arsızlaşan tayfa Toplumun ortak bütün değerlerini alaşağı ederek yolunu bulan bir zihniyetle savaşıyoruz.  Paramiliter siber yapılanma ve troll organizasyonu tahminlerin ötesinde bir etki gücüne sahip.  Beni zan altında bırakan yazışma ve paylaşımların yapıldığını ilk fark ettiğim geri bildirimlerden biri Cengiz Alğan'ın izaha muhtaç seviye...

İttihatçı kafayla yaşayan tekçi sığ zihniyetin muteber sayıldığı bir coğrafyada insan hakları savunuculuğu yapmak ve bir Eren Keskin olmak her yiğidin harcı değildir. Zira her şart ve koşulda ömür boyu kararlı, onurlu, dik bir duruş gerektirir.  Müesses nizamın sağladığı konforla bol keseden atıp tutan sağcıların genelinde bu cesaretin esamesi okunmaz. Üniversite yıllarından itibaren polislerle aynı saflarda durarak ellerinde bıçakla, baltayla solcu veya Kürt öğrencilere saldıran sinik, korkak bir tipolojileri vardır. ***  [ Aklıma ilk olarak Marmara ve İstanbul üniversitesindeki sağcı gruplar geliyor ] Arada günah çıkaran tek tük itirafçıları duysak da ben bu sinikliğin ÖZELEŞTİRİSİNİ veren mert bir sağcıya henüz denk gelmedim. Arada kırılma anları olsa da sağ geleneğin özeti budur. [Mahruki bunları yapanlardandır demiyorum ama serberst çağrışımla eğer aklıma ilk bunlar geliyorsa bu da sağcılara dert olsun. Gerçi bu insan tiplojisinin dertlenmek gibi insani bir seviyede olmas...

Tek tek kişilerle bir meselem yok ancak hiçbir şey üretmeden başkalarının açıklarını arayarak ya da ayak kaydırmaya çalışarak yolunu bulan insan modelleri bizlere sürekli olarak zarar veriyor.   Sağ veya sol paramilitarizmin yandaşlık ilişkilerinden beslenen cemaat/hemşerilik/siyasi çıkar ağları profesyonel dikkat çeldirmelerle kendi imajlarını temizlerken tüm çamuru bizlerin üzerine boca etmeyi alışkanlık haline getirdiler. Alevi Kürtler olarak kültürümüzün ve inancımızın hassasiyetleriyle oynayan art niyetli güç odaklarıyla bir meselemiz var. Bknz - Dikkat çeldirme mi otomasyon hatası mı? Her biri organize suç örgütüne dönüşen istihbarat alt birimlerinden ve bunlara eklemlenen cemaat/hemşerilik/siyâsi çıkar ağlarından maddi manevi nemalanan, örtük ödeneklerden maaş alan insanlarla karşı karşıya getiriliyoruz. Yasalardan ve ortak değerlerden azade kirli bir piyasada devlet kurumlarındaki uzantılarını da kullanarak her tür hile ve tezgahla insanlarımızı birbirine düşürüyorlar . Ki...

Kentlerin hafızası silindiğinde insandan geriye ne kalır?  Avrupa'ya tatile gidenlerin paylaştığı fotoğraflara bakıyorum. Buram buram tarih kokuyor. Çoğu yerde evler, sokaklar, meydanlar, köprüler en az yüz yıldır aynı yerde duruyor. Çocukluğu o kentlerde geçen insanlar, dünyanın öbür ucuna dahi gitseler ve hatta bu dünyadan göçseler anıları hep orada, o korunmuş mekanlarda yaşıyor olacak.  Geçmişi sahiplenme söyleminde bir numarayız, uygulamada ise sıfırız... Bulunduğumuz coğrafya deprem kuşağı. Ancak kent hafızasını ortadan kaldıran tek neden bu değil. Eskiyi sahiplenmek, korumak ve yaşatmak konusunda kötü bir sicile sahibiz.  Ecdad edebiyatı yapanların kent merkezlerindeki pahalı araziler üzerinde kalmış mezarlıklara antipatileri olduğu muhakkak.  Bunu Ayrılıkçeşme'deki tarihi mezarların halini ilk gördüğümde daha iyi anladım.  Restorasyon adı altında tarihi mekanların tahrip edilerek rant kaynağı yapılması da kimliksizleştirme sürecinin bir parçası.

 

Demirden korksak trene binmeyiz, tren raydan çıksa trenden inmeyiz. Racona ters.  

İnsanın pragmatik ve rasyonel bir varlık olduğu varsayımı, insanın irasyonel de bir varlık olduğu gerçeğini yok saymaz. İnsana ilişkin bu öngörülemezlik LLM'lerin gerçek hayatı asla modelleyemeyeceklerini gösteriyor. Büyük dil modelleri (LLM), büyük miktarda veriyi önceden oluşturulan anlamlı veri kümelerine dayanarak ve bunları sürekli olarak üreterek çalışan derin öğrenme modelleridir. Bu karmaşık modelleme sistemleri, en ince olasılık hesaplarıyla doğruluk oranı yüzde 90'ların üstüne çıkan tahminlerde bulunabilmektedir.  Yüzde yüz doğru veri girişi sağlandığı varsayılsa bile LLM'lerin gerçek hayatı tüm değişkenleriyle modelleme şansı yoktur. Sisteme girilen herhangi bir veri kümesinin anlamlı bağlamını gerçek hayattan uyarlamak hiçbir zaman tamamen mümkün olmaz. Niçin? LLM'leri dev bir mutfak mikseri olarak düşünelim. İçerisine birbiriyle alakalı/alakasız farkı şeyler koyduğumuzu ve düğmesine bastığımızı hayal edelim. Ortaya rengi, kokusu, görüntüsü, hacmi olan bir k...

PKK'nın, Abdullah Öcalan'ın MİT'çilerle birlikte kurduğu "aparat" bir örgüt olduğu iddialarını duymuştuk ancak aynı PKK'nın "Türkiye'nin bindiği dal" olduğunu ilk defa öğreniyoruz. "Öğreniyoruz" diyorum, zira bunu dile getiren şahsın görevi itibarıyla bunun bir iddiadan ibaret olmasının imkanı yok. 

Ataları pamuk plantasyonlarında Kunta Kinte gibi eziyet gören siyahi bir ADB vatandaşı ve ona varoluşsal bir yakınlık duyan Kürt tipolojisi.

via alismetamorphosis.blogspot Çarpık/sağlıksız ilişkilerin, şefkat ve güven hissinin hakim olması gereken aile ortamına sirayet etmemesi mümkün değildir. AileBakanlığı bu tür çiftlerin g özetimleri altındaki küçük çocukların denetimlerini yapmalı, gerekli görülen durumlarda çocuklar devlet korumasına  alınmalıdır.  Bu çağda kölelik mi olur?!    Elbette  kimsenin özel tercihleri bizi ilgilendirmez. Ta ki bu insanlar kurumsal destekli itibarsızlaştırma çeteleriyle iş birliği yapıp on yıl boyunca rezili rüsva manipulasyonlarla  hayatımı  gasp edene kadar .  Ancak her halükarda çocuklar benim kırmızı çizgim.  Normal/sağlıklı birer yetişkin olamayan insanların çocuk dünyaya getirmesi her açıdan sakıncalı bir durum. Biri, doğduğu günden itibaren hayatı yalanlar üzerine inşa edilmiş, sahte kimlikle 18 yaşını bitirdiği sene Yalova Adliyesi'nde yaşını 4 yaş küçülterek yeni kimlik almış, kimlik karmaşası ve kişilik sorunları yaşayan, benim evladımı d...

via alismetamorphosis.blogspot Mustafa Kemal Atatürk çağının çok ilerisindedir; sadece tatbik ettiği medeni kanun bile tek başına bir devrimdir. "Fransız İhtilali, milletin ve toplumun vicdanında yerleşmiş onun için evrensel olmuştur... Baylar, işte bu gün, 1789 Temmuzunun 14. gününü burada kutluyoruz ve bu, Fransızların milli bayramı olduğu kadar henüz özgürlüklerine kavuşmamış milletlerin de sevinecekleri bir gündür....”  Mustafa Kemal Atatürk  burada Kürtlerden de bahsediyor olabilir. Zira 1071'den yüzlerce yıl evvelinde ve  Osmanlı İmparatorluğu'nun bakiyesi topraklarda yaşayan Kürtlerin otokton bir millet olduğunu herkesten çok biliyordu. Zamanın ruhu ve şartları ona koskoca bir Cumhuriyeti kurma olanağı tanıdı. Atatürk dünyanın ve coğrafyanın koşullarında olabilecek en yüksek değişim ve dönüşümü başlatma cesaretini gösterdi. Ömrünü bu toplumu çağdaş dünyayla yarışacak hale getirmeye adadı.  Elbette dünya da şartlar da değişir. Değişmeyen hiçbir şey yoktur. Ata...

Bu kadar kolektif bir medeniyetsizlik görüşmüş şey değil. Bizlerin - asimile olmuş veya olmamış Kürtlerin - utanma arlanma duygusunu kaybetmemiş kardeşlere/komşulara ihtiyacı var. 

via alismetamorphosis.blogspot Devlete ve büyük sermaye gruplarına hâkim cemaatlerin liyakat karnesi, onlarca yıl ülkenin yağından balından ayrıcalıklı konumlarıyla faydalanan seküler statükocularınkinden geri kalmadı. Holdingleşen Sünni İslam çizgisindeki dini cemaatler Yargıda, Emniyette, İstihbaratta devlet kadrolarına yerleşerek kendi çıkar gruplarını inşa etti. Her iki kesim de modern rasyonel devlet yapısında olmaması gereken gericiliğin bayrak yarışını yaptı. Bu pay kapma mücadelesinin mutlak kaybedeni ise tekçi devlet faşizminin ötelediği kesimler oldu.  Yozlaşma devletin kilit kurumlarda başlarsa Önemli bir kurumda yöneticilerin kendi kadrolarını kurması, çalışma prensipleri açısından normal karşılanabilir. Ancak o kadarla kalınmadığını bütün ülke biliyor. Liyakatin ortadan kalktığı, belli zümrelerin devletin imkanlarıyla haksız yollardan kazanç elde ettiği cemaatleşmenin sebep olduğu tahribat 15 Temmuz darbe kalkışmasıyla herkesin gözleri önüne serildi. Darbe bastırılsa d...

via demos.org 2015 sonrası Kürt sorununa yönelik giderek otoriterleşen politikaları analiz eden yeni politika raporu DEMOS araştırmacılarından Dr. Güneş Daşlı’nın kaleme aldığı “Otoriter Çatışma Yönetimi Açısından 2015 Sonrası Değişen Dinamikleriyle Kürt Sorununa Bakmak” başlıklı rapor, AKP hükümetinin Kürt sorununu ele alış biçimini, küresel otoriter çatışma yönetimi eğilimleri çerçevesinde değerlendiriyor. "Raporda, Türkiye’nin Sri Lanka ve Myanmar gibi örneklerle benzer politik süreçleri nasıl takip ettiği ve otoriterleşmenin Kürt meselesindeki çözümsüzlüğe etkisi detaylı bir şekilde inceleniyor. Bu kapsamda, giderek kapanan müzakere alanları, barışın sürdürülemez hale gelişi ve demokrasiye yönelik tehditler gözler önüne seriliyor. Türkiye’de barış arayışının geleceği hakkında kapsamlı bir perspektif sunan bu çalışmanın barış tartışmalarına katkı sağlamasını umuyoruz." "Rapor, otoriter yönetimlerin çatışma süreçlerini özellikle ' çözümsüzlük'  aşamasında tutma...

Tarihsel olgular zamanın ruhuna göre yeniden şekillenir ve yeni anlamlar kazanır. Resmi tarih yazılımına sarılanlar bu gerçeği göz ardı ederek aynı ezberleri tekrarlıyorlar. Seyid Rıza ve Şeyh Said Kürtlerin değerli büyükleridir. Ortak bir tarihte derin yarılmaların olduğu kuşsuzdur. Biz Kürtler dış düşmana karşı birlikte savaştığımız Türklere yenilmiş bir milletiz. Bu tarihsel bir olgudur. Kürt büyüklerimizin mezar yerleri dahi bizlerden saklanmaktadır. Günümüz evrensel insan haklarına ve değerlere aykırı bu tutumu devletin politikası olarak görenler çağın gerisine düşerler. Kaldı ki ilk Meclis'in Dersim Mebuslarından, Seyid Rıza'nın kayınpederi Diyap Yıldırım, milli mücadele rüzgarının 180 derece Türkiye lehine dönmesini sağlayan ruhu Mecliste yaptığı bir konuşmayla veren önemli bir isimdir. Ankara'nın düşman işgaline karşı Kayseri'ye taşınmasını önüne o geçmiştir. Ancak tarihin akışı kısa sürede maalesef Kürtlerin aleyhine dönmüş ve asimilasyon politikaları yeni cumh...