Kayıtlar

Şubat, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Mantar Çeşitleri - İstihbaratgöçüren Mantarı

Resim
Sanmakla bilmek arasındaki farkın kaybolduğu, önyargıların aklın ve mantığın çizgisinden taştığı, alt gruplarının her birinin organize suç örgütüne dönüştüğü bir yapılanma. Suçluları bulmak ve yargılamak yerine, mağduru mercek altına alarak suç üretmeye çalışmak liyakatsizliğin ve kurumsal çürümüşlüğün en bariz göstergesidir. Yargı, Emniyet ve İstihbarat birimleri organize çetelerin güdümüyle hareket ediyorsa, çocukları ve  kadınları korumak yerine kadına ve çocuğa ganimet gözüyle bakan para-militer çetelerle ortaklık kuruyorsa, orada kurumsal ahlakın ve saygınlığın yeri yoktur.  Devletteki Paralel Yapılanmanın yerini cemaat/hemşerilik çıkar ağları ve bu çıkar ağlarına çalışan para-militer çeteler aldı.   Paralel Yapılanmanın bakiyesi bu çeteler polisin "Sanal Devriye Yetkisi"ni kumpaslarda kullanmayı sürdürdü:  Bknz Dijital takibe alındıysanız, kurgu ekipleriyle çalışan taşeron itibarsızlaştırma çeteleri attığınız her adıma, kurduğunuz her cümleye hikayeler yaz...

Ülke tarihinin en büyük terör saldırısında katledilen 103 kişiyi yuhlamışlardı...

 BİRLİK VE BERABERLİKTEN BAHSETMEYE HİÇ HAKKINIZ YOK Türkiye Cumhuriyeti Devletinin en kanlı terör saldırısı olarak tarihe kazınan, 103 insanımızın katledildiği yüzlercesinin sakatlandığı 10 Ekim 2015 günü yaşanan Ankara Garı Katliamında yaşamını yitirenlere yönelik bir dakikalık saygı duruşuna Konya tribünleri ıslık ve yuhalamayla karşılık verdi. Türkiye ile İzlanda arasında Konya’da oynanan Avrupa Şampiyonası grup elemeleri maçı öncesinde Ankara’daki IŞİD saldırısında hayatını kaybedenler için yapılan saygı duruşunda tribünlerden ıslık ve yuhalama sesleri yükseldi. işte o utanç anları: 

Toltek Kanunları: 4 Anlaşma

Resim
1 - Sözlerin arı ve net olsun. 2-  Hiçbir şeyi şahsi algılama. 3-  Varsayımda bulunma.  4 - Yapabileceğinin hep en iyisini yap.

Bu çakma adamı kaça kiraladınız?

Resim
Kiralık olmayan, yalan ve iftira bataklığına bulaşmayan insan evladı kaldı mı çok merak ediyorum. Zana (Ağrılı Savaş Bayram)  HDP ve solcu çevrelere yakın bir isim. O zamanlar Galata'da Defni Sofuoğlu'nun işlettiği Sntrlİstanbul tasarım kafede çalışıyor. 2015 yılı boyunca aylarca görüştüğü, arkadaşlık kurduğu bir kadın için sayfasında "bir iki defa gördüm", "tehdit ve şantajla arkadaşlığa devam ettim" ifadelerini kullanıyor. Bulunduğu çevrelerde bu yalanlarını sürdürüyor.    

Tükür oğlum babanın suratına

Keşke en başından şunu yapsaymışız...  Pedagoji biliyoz da n'oluyor...  

Sıradan insana yönetilebilme yeteneğini kazandırmak yeterliydi...

Resim
Voltaire, gerçekte olan ile idealize edilen arasındaki mesafenin hiçbir zaman kapanmayacağını biliyordu. Herhangi bir etnik kimliğin faşizmini yapmıyordu. Bireyi toplumda görünmez kılan dine de bir itirazı yoktu. Voltaire insanın barbar yönünden şikayetçiydi. Ve bu "barbarlığın" hiçbir zaman sona ermeyeceğine inanıyordu. Eşitlik, özgürlük, kardeşlik üzerine yapıtlar ortaya koysa da Voltaire'ın imparatorlardan ya da imparatoriçelerden uzak bir yaşantısı olduğu söylenemezdi. II. Katerina ile ahbaplık ediyordu. Amerikan'ın kurucu babalarından Benjamin Franklin'le görüşüyordu. Voltaire en ideal yönetim biçimi olarak aristokrasi ile meritokrasi arasında duran aydınlanmacı monarşizmi destekliyordu.

Ela Dayı diyeceksin...

Resim
 Göbek adım Rıza

Mizgin Tahir Opera kurdi ( Keybanû Emedîsa û Şahmîran ) Orkestraya ...

Resim

En büyük mason (duvar ustası) İbrahim Tatlıses'tir...

Resim

Karl Marx'ın Fransız köylüsü için "bir çuval patatesten farksız" dediği yerdeyim...

Resim
 

Devletin Küflü Yüzü: İşkence ve katliam timleri /JİTEM

Resim
Aydınlarımızı katleden işkenceci "üst akıl" hâlâ iktidarda... " Halkın Emek Partisi (HEP) Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın 5 Temmuz 1991 tarihinde kendilerini “Siyasi Şube polisleri” olarak tanıtan bir JİTEM ekibi tarafından, “ifade vermek için emniyete götürülmek üzere” evinden kaçırıldı. 7 Temmuz 1991 tarihinde Ergani-Maden yolunda bulunan bir erkek bedeninin Maden Mezarlığı’na defnedildiği öğrenilince savcılığa başvuruldu, mezar açıldı ve ağır işkence izleri taşıyan bedenin Vedat Aydın’a ait olduğu anlaşıldı. Aydın’ın cenazesi 10 Temmuz 1991’de ailesine teslim edildi. O gün yapılan cenaze törenine on binlerce insan katıldı. Fakat polis kitlenin üzerine acımasızca ateş açtı. Aydın’ın cenazesinde sekiz kişi katledildi, yüzlerce kişi yaralandı ve o katliamın da failleri hiçbir zaman “bulunup”  yargılanmadı . O meşhur “1990’lara” bu katliamla start verildi." - [ İrfan Aktan/Duvar ]

21 Şubat Uluslararası Anadili Gününde boynu bükük Kürtçemiz...

 

Organize suçlarda "cezasızlık zırhı" olarak çocukları kullanıyorlar

Resim
Toplumdaki sosyal ve siyasal karşıtlıklar ile kin ve nefret ögelerini besleyerek "yolunu bulan" kirli bir yapılanma bir neslin altını oyuyor. İnternet yaşının 11-12'lere düşmesiyle birlikte siber çetelerin hedef kitlesi çocuklar oldu. İleri psikolojik tekniklerle iradeleri ele geçirilen çocuklar, siber çeteler ve yerellerdeki işbirlikçileri tarafından organize suçlarda araçsal hale getirilmeye başlandı. Çocukları önce ağlarına düşürüyorlar, ardından da  "ödül/suça ortak etme/tehdit/şantaj" döngüsüyle onlar üzerinde otorite kuruyorlar. Çocuklar başlada direktiflere uyarak kendilerini ispatlama çabasına giriyorlar. Ebeveynleri tarafından takdir görmedikleri için bu yeni "otorite figürü"ne aidiyet hissediyor. Bir zaman sonra otorite konumundaki supervisor'ün takdirini kazanmak için daha fazla çaba sarf etmeye başlıyor. "İtaatle neticelenen otorite ilişkisi" aylar, hatta yıllar sürebiliyor. Pedofili eğilimi olan kişiler bu düzeneklerde rol ...

Kültür emperyalizmin de ötesinde kültürel yozlaşma: Fenomen Pazarlama

Yükselmenin yolunun eğitimden ve bilgiden geçtiği eski kapitalizmi bile özler olduk.  Tüketim kapitalizminin yeni sacayağı: Fenomen Marketing   Sistem tarafından gençlere rol model olarak sunulan Fenomenlerin ortak bir özelliği var ve bunun tesadüf olmadığını düşünüyorum: Bu insanların hiçbir yeteneği yok. Ne akıl ve bilgi yönünden ne de sanatsal alanda herhangi bir yeteneğe sahip olmadan öne çıkan isimlere bir bakın. Ağırlıklı olarak "cool tavırlarıyla" , makyajları ve kıyafetleriyle öne çıkıyorlar. Marka insan olmanın kendisi bir yetenekmiş gibi  servis ediliyor. Kısa zamanda çok para kazandıran iki ayaklı reklam panosuna dönüşen fenomenlik özendiriliyor. Bunun bir de ara formülleri icad edilmiş. Seküler kesimden ya da muhafazakar kesimden örnekleri var. Dahil oldukları sosyal/siyasal çevrenin görüşlerini dile getirirlerken aynı zamanda fenomen pazarlamadan pay alıyorlar. Çoğunluğu takipçi sayısından dolayı örtük reklamlardan kazanıyorlar. 

Depremin yıkımlarını misliyle arttıran politik ve ideolojik zemin

Resim
" TMMOB'un ilgili odalarının mesleki denetim hakları iktidar tarafından yasaklandı. Bugün yapı denetim firmaları büyük bir çoğunlukla imza atan kuruluşlar halinde. İşini 'doğru yapan' firmalarsa, iş bulamıyor. Zaten her büyük inşaat şirketi kendi denetim bürosunu kurdu. Yani, kendin pişir, kendin ye, halk ölsün...  Yılda yaklaşık bin projeye imza atan meslektaşlarımız bile var. Oda denetimi de olmadığı için, bu iş dağıtımı büyük bir eşitsizliğe, kontrolsüzlüğe ve kalitesizliğe neden oluyor. Eğitime bakarsan, apartman üniversiteler, hoca desen yok. Mimarlık, mühendislik, plancılık eğitimi ana nosyonlarından kopmuş, çocuklar geometri okumadan mimar oluyor. Meslek etiği mi? O ne? İnsanı hapse attırır. Vaziyet özetle böyle, suçlu kim? Hepimiz..   1999 depremi yeni bir iş alanı açtı : yıkılan kentler, yıkımı bekleyen yerlerin yarattığı korku, bu sektör ve bilimsel neoliberal ideologlar sayesinde hâlâ son derece yanlış anlamlar yüklenen 'kentsel dönüşüm.' Aslında...

Namaz kılmayı bir ibadet değil de bir yetenek olarak görüyor, çok acayip...

Resim
Bizde namaz kılmak yok. Köyümüzde cami de yok. Biz Aleviyiz. Sünni İslam dairesinde değiliz. Ancak hürmet ederiz. Ayak uydururuz. Bunu size de öğreteceğiz inşallah. Kokain çekerken "Alevinin g*tünden kan alırız" diyen "dindar gençlik"le bunu başarmak elbette kolay olmayacak. 

Korkunç!

Tecavüzü hem bir eğlence unsuru hem de "düşmanlara" karşı bir silah olarak gören bir zihniyetin dışa vurumları. Yüksek perdeden din bezirganlığı yapan, namus bekçiliğine soyunan, kendi g*tüne sahip çıkamazken vatanperverlikte kendisine toz kondurmayan çağımızın LUT Kavmi bunlardan başkası değildir.

Derin/Paralel Devletin Topluma Zarar Yeni Pratikleri

Türkiye toplumunun karşısında kurumsal destekli LEŞ bir düşman dolaşıyor. Ve o düşman 7/24 insanların beynini ve ruhunu özel psikolojik teknik ve yöntemlerle iğdiş ediyor. Geniş halk kitlelerinin ensesine sülük gibi yapışan bu kan emiciler, iktidarlar değişse de kendi konforlu alanlarını korumak pahasına her tür kirli yol ve yönteme başvuruyor. - Derin Devlet Kimdir? Jitem midir, Ergenekon mudur?   Mahir Kaynak: Ne münasebet. Derin Devlet, Türkiye'nin Global Elitleridir. - Derin Devlet Kimdir:  Süleyman Demirel: Ordudur. İnternet kullanımının yaygın hale gelmesiyle birlikte post truth* üretimi, arz-taleple çalışan bir pazara dönüştü. Yapay zeka destekli sistematik algı yönetiminin saliseler içerisinde yayılarak amacına ulaşması, bu "pazarı" müşterileri açısından cazip hale getirdi bknz six degrees of seperation theory . Siyaset ve sermaye çevrelerinin çokça başvurduğu troll piyasasında, bireysel bazdaki kimi taleplerde, hedefe konulan kişinin yaşam alanlarının gasp edilm...

Faturası halkın hazinesinden kesilen "hatalı" yargı kararları

Resim
"Hatalı Yargı Kararları" ile ilgili bir dosya açılsa ve bu dosyalar üzerinden zenginleşen ve hatta milyoner olan insanların listesi çıkarılsa acaba karşımızda nasıl tablo oluşur. Toplumcu gerçekçilikle hareket eden hukuk öğrencilerinin bu konu üzerinde çalışma yapmalarını umuyorum. Yargıda verilen kararların tüm toplumu ilgilendiren yönleri vardır. Yargı yetkilileri bunun bilinciyle hareket etmelidirler. Verilen en ufak bir yanlış kararın görünmez ağlar gibi birden çok kişiyi ve olayı etkileyeceğinin bilincinde olmalıdırlar. Zira yargıda yaşanan aksaklıklar, manevi boyutuyla olduğu kadar maddi boyutuyla da 84 milyonu yakından ilgilendirir.  APOLETLİ VESAYET İLE CÜBBELİ VESAYETÇİLERİN GÖRÜNMEZ SAVAŞININ FATURASI BİZLERE Mİ KESİLİYOR? Devletin iç çatışmalarının faturası yargı yoluyla halka kesilir mi? Hatalı yargı kararları neticesinde başvuran mağdurlar milyoner edilir mi? Farz-ı Misal, 2015 yılına ait bir gazete küpüründen yola çıkalım: "Engin Alan 1 milyon 363 bin lira ...

Nidalarımız ayrı diyor Can ataklı

Resim
Ülke siyasetinin iki ana kutbuna dönüşen “Olimpos dağının çocukları" ile "Hira dağının çocukları" arasındaki sarkaçta bizler neredeyiz? Can Ataklı yayımladığı videoda depremzedelerin enkaz altından niçin Allahu Ekber nidalarıyla çıkarıldığını sorguluyor. Karşılıklı çatışmalarda aklın ve vicdanın devre dışı kaldığı iki ana eksendeki tahammülsüzlük, geçmişten bugüne taşınan kültürel ve duygusal kodlarda kendisini ele veriyor. Ben şahsen rasyonel hukuk devletinin gerekleri yerine getirildiği müddetçe kimsenin nidasına karışmam. Dileyen wow der, dileyen Xwedê dere, dileyen hallelujah der, dileyen Allahu ekber der.  Fazladan not: Deprem sonrasında ekrana çıkan çoğu insan - bakanlar ve Cumhurbaşkanı dahil -  Can Ataklı'da da gördüğümüz gibi boğazlı kazak üzerine ceket giymişlerdi. Can Ataklı'da öyle hissetmedim ama boğazlı kazak üzerine takım ceket " üzerinde düşünülmüş bir üzerinde düşünülmemişlik hali" nin kostümü gibiydi.

Adıyaman’da zemin etüdü ve inşaatı doğru yapılmış bir bina depremde hiçbir hasar almadı

Resim
Adıyaman’da Avrupa Birliği fonu ile inşa edilen cam giydirmeli Kommagene Kültür Merkezi’nin depremin şiddetine rağmen tek camı bile kırılmadı. 2015 yılında projesine, 2020 yılında da de inşaatına başlanarak 2022 yılı Eylül ayında hizmete açılan Kommagene Kültür Merkezi, kentin ilk akıllı binası olma özelliği taşıyor. Deprem standartlarına uygun olarak yapılan binanın 6 Şubat'ta arka arkaya yaşanan şiddetli depremlere rağmen tek bir camı bile kırılmadı. 

Mülteci düşmanlığını kışkırtanlara izin vermeyin

Hem yurttaşlara hem Suriyeli depremzedelere çadır kuruyoruz. EMEP ve Emek Gençliği kardeşliğe çağırıyor.

"Felaket Kapitalizmi"

Resim
 "K ader, elimizde olmadan, bizim kararımıza meydan bırakmadan belirlenmiş olgu ya da olay ise, deprem yeryüzünün kaderidir, fakat insanın kaderi değildir...  kader kavramını yıkımlar ve ölümler için, cehaletimizi ve uyanıklığımızı perdeleyici şekilde kullanamayız. Çünkü sıkça kullanılan ifadesiyle, ölümlere yol açan deprem değil, cehalet ve çıkarcılık üzerine inşa edilen beton görüntülü tabutlardır...  Meseleyi salt depremle de sınırlayamayız. Dere yataklarında yapılan inşaatların, arazinin eğimi ve bölgenin sık yağmur alma özelliğine bağlı olarak bir zaman sonra sel ya da heyelan altında kalacağı bilinemez mi? Peki, hal bu ise, neden bu tür davranışlara yöneliyoruz da, sonrasında çok daha büyük maliyetlere katlanarak can ve mal kaybına uğruyoruz?  " [Prof. Dr. İzzettin Önder / Evrensel Gazetesi] "Kapitalist sistemde kısa vade hesapları daima uzun vade perspektifine galebe çalar." Planlama, m evzuat, izin, i nşa ve d enetim aşamalarındaki aksaklıklar tespit edilmed...

Deprem durumunda idarenin sorumluluğu

Resim
" Bir olayın mücbir sebep olarak değerlendirilebilmesi için “öngörülemez” , “önlenemez” nitelikte olması gerekmektedir. İdare ortaya çıkan sonucu hiçbir şekilde öngöremez ve önleyemez durumda olmalıdır. Aksi durumda mücbir sebep söz konusu olmayacaktır. Her ne kadar depremin net olarak ne zaman ve nasıl cereyan edeceği bilinemez ve öngörülemez olsa da  Türkiye’nin aktif fay kuşağında olduğu, birçok depreme şahitlik yaptığı ve bu depremlerin de ciddi yıkımlara neden olduğu şüphesiz ki bilinmektedir. Ayrıca günümüzdeki teknolojik gelişmeler, fay haritaları ve jeolojik araştırmalar bizlere belli açıdan net veriler sunabilmektedir.  Böyle bakıldığında Türkiye’deki bir kasırga oluşmasının teşkil edeceği öngörülemezlik ile yıkıcı bir deprem için öngörülemezlik durumu tamamen farklı bir zemindedir. Nitekim Türkiye’de kasırga afeti, deprem kadar sık olmamaktadır. Bundandır ki, geçmiş dönemde depremin mücbir sebep teşkil edeceği görüşü son zamanlarda değişmeye başlamıştır...  B...

Doç.Dr. Hiroe Miyake: "Bu doğa olayına ek olarak yapılar çok sağlam değildi"

Resim
T okyo Üniversitesi Deprem Araştırma Enstitüsü’nden Profesör Dr. Masataka Kinoshita ve Doç. Dr. Hiroe Miyake 6 Şubat’ta meydana gelen ve 10 ilimizi etkileyen depremleri değerlendirdi.  Türkiye'nin güneydoğusunda meydana gelen bu son deprem neden bu kadar büyük hasara yol açtı? Bunun nedeni sadece depremin şiddeti mi yoksa depreme uygun yapılaşmanın olmamasından mı kaynaklandı? Kinoshita:  Depremler oldukça sığ, yüzeye ~10 km derinlikte meydana geldi. M7.8 ve M7.5 depremlerinin yer hareketleri kabaca beklenen ivme seviyelerini gösteriyor, ancak hasarlarla ilgili büyük yer hızları ile karakterize ediliyor. Depremin büyüklüğünden dolayı oldukça geniş bir alanın şiddetli sarsıntıdan etkilendiği düşünülüyor. Miyake:  Depremin ölçeği o kadar büyüktü ki, sarsıntı geniş bir alanda etkisini gösterdi. Ayrıca, bir iç depremdi, bu da sarsılan alanın okyanusta değil karada olduğu anlamına geliyor. Bu doğa olayına ek olarak, bölge nispeten yoğun bir nüfusa sahipti ve yapılar çok sağlam...

Faşistlerin oyun ve tezgahlarını gördükçe ruhumu Şakiro ile huzura ulaştırıyorum

Resim
Müesses nizamın ideal kimlikleri bizeri kendi kirli güç savaşlarının piyonu yapmayı her defasında başarıyorlar. Üniversitelerde en önde bizler dayak yedik, Gezi'de bizler öldürüldük, sakatlandık, mahallelere dadanan organize çetelerle biz savaştık, en büyük kayıpları yine biz verdik. Alevi ve Kürt toplumunu "madara" etmekten, bizlerin sırtına basarak yükselmekten daha ne kadar ekmek yiyeceksiniz çok merak ediyorum. 

Paralel Devlet Yapılanması birileri için bitmiş olabilir, bizim için geçerli değil

Resim
Yargı ve Emniyette Paralel Devlet Yapılanmasının Bakiyesi Çıkar Grupları Fetö'ye dönüşen eski iktidar ortağı Gülen Cemaatinin Alevilere, Kürtlere, sol görüşlü muhaliflere yönelttiği, geçmişi 2000'lerin başlarına uzanan itibarsızlaştırma düzenekleri 15 Temmuz 2016 darbe kalkışmasının bastırılmasına ve kapsamlı Fetö operasyonlarına rağmen kaldığı yerden devam etti.  Fetö denilen olgu sadece kurumlardaki kadrolaşmayla sınırlı değildi. Toplumda birbirinden çok farklı sosyal kesimleri  "ödül/suça ortak etme"  ve buna eşlik eden  "tehdit/şantaj"  döngüsüne dahil etti. Böylelikle kendisine tabi bıraktığı kişi ve gruplar üzerinden gücünü her alanda tahkim eden tehlikeli bir yapılanmaya dönüştü.  Öncesi de olmakla birlikte cemaatin kontrolündeki para-militer siber yapılanmaların 2011-2012 yıllarında başlattığı telefon ve internet sahtekarlıkları zaman içerisinde sistematik hale geldi. İstihbaratın kullandığı casus yazılımlar siyasi hasımlara karşı güçlü bir psiko-si...

Biz Alevilerin Aleviliğini sorgulayan Sünni İslam çizgisi nerede başlar nerede biter?...

Resim
Alevi örgütlenmesinin çalışmaları sayesinde Almanya’da 5 eyalette ‘Hak eşitliği’ anlaşması imzalanarak, Aleviler bağımsız bir inanç grubu olarak tanındılar. Ancak Türkiye'deki kurumsal mezhepçilik ve üstten bakan ayrımcı politik söylemler devleti temsil eden en üst makamlarda devam ediyor. Kendi anayurdumuzda bizleri mülteci statüsünde gören gerici ve köhnemiş devlet zihniyetini Alevi bir yurttaş olarak kınıyorum.

Şirince'nin Şirin Baba'sı

Resim
Bu ülkede Ateist bir Ermeni, Alevi bir Kürt'ten daha beter aforoz ediliyor. Müesses nizamın makbul vatandaşlık tanımından ne kadar uzaksanız, adaletten ve özgürlükten de o kadar mahrum kalırsınız. Hz Muhammed'e inanmadığını söylediği günden beri tüm nefretleri üzerine çeken bir isim. Bir ateistin peygambere inanmasını beklemek abes olur. Fikir ve inanç özgürlüğüne direkt olarak darbe vuramayanlar, sistemin araçlarıyla bir yolunu bulup baskı ve yılgınlık yaratıyorlar. Biz mesela, Muhammed'i severiz, Ali'yi daha çok severiz, Hasan ve Hüseyin için gözyaşlarımızı tutamayız, Fatma annemizi annemiz biliriz. Ancak siyasal Sünni İslam çizgisinde olmadığımız için bin yıldır Alevi toplumu olarak her tür baskının ve iftiranın hedefindeyiz.  Ülkeye dünya çapında Şirince gibi özgün bir mimari değer katan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Sevan Nişanyan'ın doğru işlemeyen hukuki süreçler neticesinde önce baskılara maruz kalması, ardından kriminalize edilmesi ve en sonunda da yurtsuzl...

Tekrar etmekte fayda görüyorum.

Resim
Mevcut iktidar mücadelesi post-ittihatçılarla post-ümmetçiler arasında cereyan ediyor. Bizlik bir durum yok. Aleviliği "mum söndü", Kürtlüğü "terörist" olarak kodlayan bin yıllık köhnemiş ilkel zihniyet... Kemal Kılıçdaroğlu gibi püripak bir liderin Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmasını her iki taraftan da engellemeye çalışan zihniyettir. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana ülkenin yağından balından nemalanan apoletli statükocularla onların yerine geçen yeşil sermayenin iktidar/sermaye savaşında Alevi bir Kürt olarak tarafsız kalmayı uygun buluyorum. Bizleri yıllarca Siyâsal İslam sopasıyla korkutarak seküler siyasetin yedeğine düşüren beyaz Türk'lerin siyaseti ile eli meşaleli insan yakan yobazları yedeğinde tutan dinci sağ muhafazakarların siyaseti Aleviler ve Kürt'ler açısından pratikte ton farkından başka şey ifade etmez. Yıllarca Kürt'lere kart-kurt diyenler ile kendini sağlama aldıktan sonra konjonktüre göre Kürt'lerle masa kurup masa tekmeleyenl...

Sanat için sanat

Evlenme yasaklansın 

Urfa'da Oxford vardı da biz mi gitmedik...

Resim
via alismetamorphosis.blogspot - "Her defasında  'Biz adam  yerine konulmaya alışkın değiliz '  demek istediklerini geç idrak ediyorum. İyilikten maraz doğar dedikleri tam da budur."

Bu ihtişamlı hayatı ben seçmedim...

Resim

Doğumsal anomali

 Bunlara da yaşama şansı veren Yaradan'ın elbet bir bildiği vardır...

Tutsak Kürt siyasetçilerinin şahsında seçmenin özgür iradesi tutsak alınmıştır

Resim
Kürsü dokunulmazlığının ihlal edilmesi seçmen kitlesinin hür iradesine yöneltilmiş bir silahtır. Hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmaz.  TBMM ÜYELERİNE TANINAN YASAMA AYRICALIKLARI NELERDİR? YASAMA SORUMSUZLUĞU VE DOKUNULMAZLIĞI NELERDİR? 1.Yasama Sorumsuzluğu “Kürsü dokunulmazlığı” ve “mutlak dokunulmazlık” gibi adlarla da anılan bu yasama ayrıcalığı milletvekillerinin Meclis çalışmaları sırasında ileri sürdükleri düşünceler, kullandıkları oylardan ve sarf ettikleri sözlerden; o oturumda Meclis tarafından aksi yönde bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında açığa vurmaktan dolayı sorumsuzdurlar ve herhangi bir hukukî veya cezaî takibata uğramazlar. Yasama sorumsuzluğu, TBMM üyelerinin söz, düşünce ve oy hürriyetini tam olarak koruma altına almaktadır. Bu sorumsuzluk sonucunda Meclis üyeleri çekinmeden ve serbestçe düşünce ve sözlerini açıklayacak ve oylarını kullanacaktır. Yasama sorumsuzluğunun iki istisnası bulunmaktadır 1. Ağır cezayı gerektiren suçüstü halinde ve 2. Seçimden...

The Best of Rossini

Resim

Gözaltında kaybedilenlerin yakınlarını kriminalize eden bir düzen

Resim
İlk kez 27 Mayıs 1995'te, gözaltında kaybolan yakınlarının akıbetini sormak için toplanan Cumartesi Anneleri yasaklara ve yıldırmalara rağmen adaletin tecelli etmesi için sesini duyurmak istiyor. Gözaltında yargısız infazlarla, işkence tezgahlarında ortadan kaldırılan evlatlarının, kardeşlerinin, yakınlarının kemiklerine ulaşmak için mücadele eden Cumartesi Anneleri başında dua edebilecekleri bir mezarları olsun istiyor. Adaletin tecelli edilmesinin de gerisinde, bu insani talebi bile karşılamaktan aciz kurumsal irade, mağdur aileleri suçlu ilan ediliyor. Anayasal bir hakkın kullanımı suç değildir!   

Fırtınalara karşın düşünce dünyasında gezintiler

Resim
Sevan Nişanyan'la "Düşünce Dünyasında Gezintiler" İki kıymetli ayaklı kütüphanenin bazı mizaç farklılıkları sohbete yansıyor: Sevan Bey hiperaktif bir karakter, Dücane Hoca sakin ve kavramların üzerinde uzun uzadıya durmayı seviyor. Her ikisi de düşünce dünyamızda istifade edebileceğimiz çok kıymetli insanlar.  Not: afişi kim hazırladıysa çok güldüm. Başka foto mu yoktu. Sevan Bey'in elinde yastık olan cezaevi kapısında çekilmiş diğer fotosunu koysaydınız bari. Dücane Hoca'da hasta yatağında gibi.

Güzellik zorla olmaz, zorla zorbalık olur....

Resim
Siz iyiliğe, güzelliğe, rızaya değil zorbalığa aşıksınız. Demokratik hakkınızı kullanarak serbest konuşsanız da tarih öncesi canavarlar gibisiniz. İnsan onurundan bihabersiniz. Demokrasi size insanı hayvan gibi terbiye etme fikrinizi ifade etme hakkı tanıyor. Demokrasinin temel çelişkisi de burada başlıyor. Olur da takiyye *** ile ele geçireceğiniz herhangi bir güçle toplumu nasıl "hizaya getireceğinizi" samimi olarak ifade ediyorsunuz.  Hayalinizdeki distopik toplumun imgesi bile etrafa kötü kokular saçıyor.  İslam aleminin başına gelmiş en büyük felaketsiniz. *** Takiyye ile bunu neredeyse başarmış olan malum cemaatin nasıl yozlaştığını tüm dünya gördü. Meselelerinin şeriatın inşası değil holdingler cemaati olduğunu da gördü. Kervan yolda düzülürken mi bozuldular; gücü ele geçiren her mahluk gibi insi şeytanın yoluna mı saptılar, bunun tefekkürünü de siz yapın.

Timbuktu - Fragman

Resim