Yüzünden tebessümü çalınan Alevi Dedemizin hüzünlü hikayesi

FIRİK DEDE
Fırik dede 1926 yılında babasıyla birlikte Erzincan'a taliplerine giderler ve Beyler Köyü'nde cem tutarlar. Bir ihbar sonucu güvenlik kuvetlerince bulundukları ev basılır. Baba oğul gözaltına alınır. Bu duruma talipleri çok üzülür 'biz çağırdık ve elimizle teslim ettik' diye Çalmadık kapı bırakmazlar. Derken Sağır oğlu Mustafa Bey£den yardım isterler. Onun kefil olması sonucunda bir daha cem ayini tutmamak kaydıyla bir ay süren tutukluluğun ardından ikiside serbest bırakılır .
Baba oğul Dersim'e geri gelir. Fakat haklarında konulan yasağı çok da ciddiye almazlar ve gizli gizli cem tutmaya devam ederler.

1933 yılında Ovacık'ın Çaxperi köyünde Xızır Cemi tutarlar. Ama cem yeri yine ihbar edilir. İkisi yakalanır ve elleri kelepçelenerek “Sırrı Yüzbaşı ya teslim edilirler.

Pirleri’nin bu durumuna oldukça üzülen Kurno İbrahim Sırrı Yüzbaşıya gider, sıkı bir pazarlığa oturur. Bu pazarlığın sonucunda on beş kilo bal, bir teneke yağ, bir kısır keçi ve yirmi kilo peyniri Yüzbaşıya vererek Pirlerini elinden alır.
Ama olaylar peşini bırakmaz. Sonunda Fırik Dede her yerde aranır duruma düşer. 1937'de Hozat Zankirek muhtarı olan amcası Çıla'dan Fırik Dede'yi teslim etmesi istenir. Çıla bu ihaneti kabul etmeyince eşi ve çocuklarıyla birlikte kurşuna dizilir. Çıla'nın başına gelenleri duyan Fırik Dede Zankirek'e koşar belki aileden birini bulurum diye. Ama nafile, sadece Çıla'nın kaynını bulur. Amcasından geriye kimsenin kalmamasına çok üzülür, ağıtlar yakar, boş konakta dövünür durur ve sonrada bi köşeye yığılır kalır. Fırik Dede bu haldeyken aynı gece Palancı qumas (milis) peyik karakoluna haber vererek Fırik dedeyi yakalatır. Yapılan üst aramasında Fırik Dede'nin cebinde Seyit Rıza'ya ait bir mektup çıkar. Bu mektupta yazılı olan bazı deyimleri çözemezler. Ve ne anlama geldiğini söylemesi için de Fırik Dedeye günlerce işkence yaparlar. En çok da kime yazıldığını merak ederler ama o inkar eder ve kendisinin de bilmediğini söyler.
Fırik Dede’nin gözaltı haberi Ovacık'a ulaşır. Bunun üzerine babası Hozat’a gelir ve oğlunu kurtarmak ister. Derken Baba Fırik askeriyeyle ilişkileri iyi olan bazı insanları devreye koyar. Bu arada bir gelişme olur. Hozat'ta zalimliğiyle nam salmış Tacim Yüzbaşı gitmiş yerine daha ılıman olduğu söylenen Şevki Yüzbaşı gelmiş. Şevki Yüzbaşı da bu hatırlı dostlarını kırmaz bir süre sonra Fırik Dedeyi sürgün kafilesine dahil edilmek üzere serbest bırakır.
Herkes onları Balıkesir Dursunbey'de zannederken, baba oğul kaçarak Ovacık'a dönerler ve ölüme meydan okuyarak dervişane dolaşmaya devam ederler. Mahmut Ağa bakar ki bunlar durmuyorlar, hem sürgünde görünmek hem burada olmak zaten ölüm kararı verilmiş demektir. Bu iki bilgenin ölümüne gönlü razı olmaz. Sonra eski Pulur köprüsüne epey bir uzaklıkta Munzur suyunun kenarında bunlara yer altında gizli bir mahzen yapar ve ikisini oraya gizler. Bu mahzenin yerini de ailesi dahil kimseye söylemez.

Mahmut Ağa sürgüne gönderilirken sorgulanır, kendisine haylide eziyet edilir. Ve ona Fırik Dede'nin nerede saklandığı sorulur. O ise yerini bilmediğini söyler. Aylar sonra otuz sekiz biter ama onlar 1941 yılına kadar gizli yaşamaya devam ederler. İhanetin kol gezdiği bir ortamda kimseye görünmezler. Sonra kaçak yaşayanlarla ilgili bir emir gelir. Bu durumda olanların haklarında her hangi bir yasal işlem yapılmayacaktır diye. Yani kaçak yaşayanlar yerlerine dönebilirler denilince onlarda bu vesile ile meydana çıkmış olurlar .
Yaşamının kısa bir özetini anlattığım bu koca adam tekrar kaldığı yerden yola devam eder. Ama Kılamları şimdi daha da hüzünlüdür. "Efendım efendım asuqlar derdine derman efendim”le sazı dile gelir. Ve dervişin dilinden dökülen her nağmeye göz yaşları eşlik eder. Çünkü o artık dünden daha çok yaralıdır. Dile kolay Otuz Sekiz'in acısıyla yaşamak ve birde bu yarayı ömür boyu taşımak. "İnsan olan buna dayanır mı?" derdi.
Başımıza geleni sorma oğul, bir karanlık dönemdi. Yaşadığımız harami sofralarında yer kapma yarışına girdiğimiz gün zaten kayıp etmiştik her şeyi. Cellada kılavuz olma halimizi evliyalarımız da kabul etmemişti. Kabul etmediği içindir ki bize 'gidin ne haliniz varsa görün' demişlerdi .
Bil ki oğul bütün karanlıklar kötüdür, ömrüm boyunca şafağa secde etmem bu sebepledir. Çünkü, seherin vakti ilk ışığın habercisidir ve bil ki ışıkta leke yoktur. Bilir misin oğul toprak evlerimizin kapısı neden hep güneşe açılır ? Sence bu bir tesadüf müdür ? Unutma ki Dersim'in bütün ulu ağaçları gövdelerinde bize yer açmıştı, dağlarımızsa mazlumun sığınma evleriydi. Onların kerametinden bir gün olsun şüpheye düşmedim. Ama gel gör ki her sabah kapımızın eşiğini ısıtan o yüce varlığa önce biz sırtımızı döndük sonrada yol ve erkanı kayıp ettik. Unutma ki harami sofralarındaki kan lokmasını biz hazmettik ama onlar asla hazım etmedi. Kendi gerçeğine hep sadık kaldılar kısacası. Dersimin tılsımını biz bozduk oğul ve bedelini de ağır ödedik şimdi anlıyor musun neden küstüğümü.
Fırik Dede son yarım asırda ne cem tuttu nede taliplerini gezdi .Dizlerinin feri düşmüştü Sanki dili lal olmuştu. Kolay değildi onun yaşadıklarını yaşamak çünkü Otuz Sekiz yaralarına yeni yaralar eklenmişti. Ve bu son hesaplaşmaya da o bir oğul ve birde torun vermişti. Ve evladını 12 Eylül darbecileri 1981 de gözlerinin önünde diri diri yaktılar ve bir daha hiç kunuşmadı Lal oldu . Bundandır ki bir asırlık ömrünün son yıllarından hakka yürüdüğü güne kadar kimse onun güldüğüne tanık olmamıştı...

Kaynak Dersim Hayat Gazetesi 2010
Hüseyin Ayrılmaz



Bu blogdaki popüler yayınlar

Akran ve siber zorbalıklarıyla çocukları kullanarak evlerin içine sızıyorlar

Film yapımcısı gibi çalışan kurgu ekipleri ve troll ağları