Adan Oktar'ın Sapkın Külliyatının Tedrisatından Geçen Suç Ağı
Zengin ailelerin mal varlıklarına el koymanın farklı bir denklemini bulan odaklar için Adnan Oktar gibi şahsiyetler bulunmaz Hint Kumaşıdır. Yakın zamana kadar, üstelik de muhafazakarlık iddiasındaki bir iktidarın çatısı altında, A9 gibi gerçeküstü, sıra dışı, insan zihnini yoran ve zorlayan bir vitrinle şarlatanlık yapmakta beis görmeyen tarikatın arka planındaki sermaye güçleri ve organize suç örgütleriyle bağlantıları gerçek ve dürüst bir yargılanmaya muhtaç konulardır. İnsanların cinsel zaaflarını kullanan ekipler, insanların ve toplumun reflekslerine hakim psikolog/psikiyatr kadroların ve kimyasal her tür ilacın insanlar üzerinde denendiği sapkın tarikata bağlı doktorların ahlaka aykırı adi eylemleri, toplumun altını oyan organize/örgütlü sapkınlığın yaygın kültüre dönüşmesine yol açtı. Emniyetten Adliyeye devletin en önemli kurumlarında etkin olabilen adi suç örgütleriyle iç içe hareket eden bir teşkilatlanma boyutuna vardı. Kasetçi kumpasçı Cemaat tekniklerinin daha sofistike hale geldiği Adnan Hocacıların ömrü, hedefledikleri kişi ve siyasi kesimleri bastırıp susturmak için belli merkezlerce aparat olarak kullanılageldiklerinden bu kadar uzadı. Hâlâ güçlüler. Pusuda fırsat kolluyorlar. Sosyal medyada bunlara çalışan ücretli trollerle gündem yaratma potansiyelleri var. Tahmin edileceği gibi bir ayakları yurtdışında bir oluşum. Mürekkep yalamış eğitim düzeyi yüksek kadrolarıyla teknolojinin nimetlerini çamur işleri için seferber ediyorlar. Adamlarda para kaynağı da bitip tükenecek gibi değil. Adnan Oktar ve türevi yapılanmalar zaman zaman farklı güç odaklarının kendi yörüngelerine alarak kullandıkları ahlaksız suç yapılanmalarından başka şey değil. Dini kullandıkları gibi çoluk çocuğa kadar musallat olabilecek dibi olmayan bir ahlak anlayışları var.
Bunlar Fransa'da timsah gözyaşları döken Cem Uzan'a da taşeronluk yaparlar, bunlar dijital manipülasyon mafyasıyla insanların ayaklarını kaydıranlarla da çıkar ilişkileri kurarlar. Kedicik ve tosuncuklara çifter çifter ruhsatlı silahı emniyetten tuttukları adamlar vasıtasıyla kuyumcu adresi göstererek temin ettikleri, medyaya bile yansıyan küçük bir ayrıntı. Adamlar yılların tecrübesiyle sokaktaki dilenci çingeneye kadar iş yaptıracak networkü kurmuşlar. Saygı duyduk (!) Ellerinin uzanmadığı bir tek çocuklar kalmıştı, onlara da sosyal medya ve bilgisayar oyunları üzerinden psikopat elemanlarını salarak musallat olmanın bir yolunu buldular.
Alis ile ne tür bir dertleri ya da bağlantıları var diye ufak bir araştırma yaptığımızda mesele Oktar/fetö ilişkisine kadar uzanıyor. Alis'in büyük kız yeğeni bunların tuzağına düşmüş, kandırılarak turnike sisteminde "murdar" edilmiş ve sonrasında birileri tarafından (polis arkadaşları olabilir, çocukluk arkadaşı polis memuru Yeliz) bu sapkınların elinden çekilip kurtarılmışsa, Adnan Oktar'ın kurduğu çete/tarikat kuralları gereği, bunun öcünü aileden çıkarmak için kirli kumpaslarını devreye koymadan rahat etmemişlerdir. Alis'ler aile olarak zaten yıllar önce babasının öldürdüğü kişi yüzünden düşmanlık güdenleri olan bir ailedir. Bu kumpasta eldeki bütün düşmanlıklardan faydalandıkları ve psikolojik telkinlerle bazı insanları adi suçlarda kullandıkları açıktır. Alis'in babasının aniden kansere yakalanması ve 2011'deki erken ölümünün de bu kumpaslarla bağlantılı olup olmadığı gün ışığına çıkarılmaya muhtaç önemli bir konudur.
Cemaat de Adnan Hocacılar da "suça ortak etme / ödül" döngüsüyle genişleyen bir yapıya sahip. İnsanları genellikle cinsel zafiyetleri üzerinden ablukaya alıyorlar. Alis'in eşi bilindik bel altı ayak kaydırma yöntemleriyle bu tezgaha ilk düşenlerden biri olarak kayda geçiyor. Fetö/Adnan Oktar sosyal medya trollerinin 2011'den itibaren yuva yıkmak için devreye girdiği anlaşılıyor. İşin piyasasını kurmuşlar. Maddi durumu iyi kişileri istedikleri kişilerle eşleştiriyorlar. "Bir taşla birden fazla kuş vurmanın" tekniklerini ezbere biliyorlar. Çok boyutlu ve birden fazla tarafı olan saldırılarda farklı kişi ve çevrelerin çıkar hesapları da devreye gidiyor. Yıllar içerisinde suç ortaklığı/ödül döngüsüyle derinliği ve çapı genişleyen yapı devasa bir suç ağına dönüşüyor. Alis'e yönelik saldırılar üzerinden ifade etmek gerekirse; bundan çıkar umanların başında Cemaatle iltisaklı #TMSF avukatı Nagihan Gür geliyor. 15 Temmuz darbe kalkışması sonrasında TSK'den uzaklaştırılan kardeşi Reyhan'ın kocası subay Gökhan kanalıyla kurulan organize çıkar ağının incelemeye alınması soruşturmanın salahiyeti açısından faydalı olacaktır. Ayrıca Alis'in ayrıldığı eşinin kuzeni kan fetişisti Kürt düşmanı Celalettin Altaylı faktörü de Alis ve ailesi aleyhinde yürütülen ahlaksız kara propagandanın etkisini misliyle katlamıştır. Aydınlıkçı çevrelerde yürütülen algı yönetiminde Kürt düşmanı Celalettin Altaylı'nın parmağı vardır.
Alis'in büyük yeğeni Ayça Altın'ın 4 yıl birlikte olduğu erkek arkadaşı Örnek Mahallesinde oturan ve şimdilerde Ataşehir taraflarında fitness salonu işleten "dini bütün" Burak adındaki gencin bağlantılarından itibaren izlenecek bir dizi dürüst soruşturmayla bazı kör noktalar ışığa kavuşabilir [Bir ergenlik histerisiyle Alis'in büyük kız yeğeninden ayrılması üzerine bu gencin o dönemde girişmiş olabileceği işler, boyundan büyük sorunlara yol açmış olabilir. (Gerçi bu klasik bir oyundur Sibel Can Selçuk Ural'ı boşanmaya götüren de aynı odakların kurduğu tezgah değil miydi? Hakan Ural bu meseleden ziyadesiyle "karlı" çıkmıştır. https://www.haberturk.com/haber/haber/173122-hakan-ural-sibel-candan-1-milyon-dolar-almisAdnan Oktar gibi şeytani zekaların üreterek fuhuş çetelerine aktardığı hileler üç aşağı beş yukarı aynıdır. http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/magazin/sibel-canin-bosanmasina-neden-oldugu-iddia-edilen-karahan-cantay-15-yil-sonra-ortaya-cikti-30243442)]. Yine Alis'in bu kız yeğeninin annesinin 2000'lerden sonra ülkedeki misyoner faaliyetlerini arttıran odakların tezgahına gelip yıllardır Yehova Şahidi olması aileyi zaten belli odaklar için düşman ve kolay hedef haline getirmiş görünüyor. Ailenin Alevi ve Kürt kimliğini de eklediğimizde akbaba sürüsü gibi bu aileye dört koldan saldırıldığı anlaşılıyor.
Bunlar Fransa'da timsah gözyaşları döken Cem Uzan'a da taşeronluk yaparlar, bunlar dijital manipülasyon mafyasıyla insanların ayaklarını kaydıranlarla da çıkar ilişkileri kurarlar. Kedicik ve tosuncuklara çifter çifter ruhsatlı silahı emniyetten tuttukları adamlar vasıtasıyla kuyumcu adresi göstererek temin ettikleri, medyaya bile yansıyan küçük bir ayrıntı. Adamlar yılların tecrübesiyle sokaktaki dilenci çingeneye kadar iş yaptıracak networkü kurmuşlar. Saygı duyduk (!) Ellerinin uzanmadığı bir tek çocuklar kalmıştı, onlara da sosyal medya ve bilgisayar oyunları üzerinden psikopat elemanlarını salarak musallat olmanın bir yolunu buldular.
Alis ile ne tür bir dertleri ya da bağlantıları var diye ufak bir araştırma yaptığımızda mesele Oktar/fetö ilişkisine kadar uzanıyor. Alis'in büyük kız yeğeni bunların tuzağına düşmüş, kandırılarak turnike sisteminde "murdar" edilmiş ve sonrasında birileri tarafından (polis arkadaşları olabilir, çocukluk arkadaşı polis memuru Yeliz) bu sapkınların elinden çekilip kurtarılmışsa, Adnan Oktar'ın kurduğu çete/tarikat kuralları gereği, bunun öcünü aileden çıkarmak için kirli kumpaslarını devreye koymadan rahat etmemişlerdir. Alis'ler aile olarak zaten yıllar önce babasının öldürdüğü kişi yüzünden düşmanlık güdenleri olan bir ailedir. Bu kumpasta eldeki bütün düşmanlıklardan faydalandıkları ve psikolojik telkinlerle bazı insanları adi suçlarda kullandıkları açıktır. Alis'in babasının aniden kansere yakalanması ve 2011'deki erken ölümünün de bu kumpaslarla bağlantılı olup olmadığı gün ışığına çıkarılmaya muhtaç önemli bir konudur.
Cemaat de Adnan Hocacılar da "suça ortak etme / ödül" döngüsüyle genişleyen bir yapıya sahip. İnsanları genellikle cinsel zafiyetleri üzerinden ablukaya alıyorlar. Alis'in eşi bilindik bel altı ayak kaydırma yöntemleriyle bu tezgaha ilk düşenlerden biri olarak kayda geçiyor. Fetö/Adnan Oktar sosyal medya trollerinin 2011'den itibaren yuva yıkmak için devreye girdiği anlaşılıyor. İşin piyasasını kurmuşlar. Maddi durumu iyi kişileri istedikleri kişilerle eşleştiriyorlar. "Bir taşla birden fazla kuş vurmanın" tekniklerini ezbere biliyorlar. Çok boyutlu ve birden fazla tarafı olan saldırılarda farklı kişi ve çevrelerin çıkar hesapları da devreye gidiyor. Yıllar içerisinde suç ortaklığı/ödül döngüsüyle derinliği ve çapı genişleyen yapı devasa bir suç ağına dönüşüyor. Alis'e yönelik saldırılar üzerinden ifade etmek gerekirse; bundan çıkar umanların başında Cemaatle iltisaklı #TMSF avukatı Nagihan Gür geliyor. 15 Temmuz darbe kalkışması sonrasında TSK'den uzaklaştırılan kardeşi Reyhan'ın kocası subay Gökhan kanalıyla kurulan organize çıkar ağının incelemeye alınması soruşturmanın salahiyeti açısından faydalı olacaktır. Ayrıca Alis'in ayrıldığı eşinin kuzeni kan fetişisti Kürt düşmanı Celalettin Altaylı faktörü de Alis ve ailesi aleyhinde yürütülen ahlaksız kara propagandanın etkisini misliyle katlamıştır. Aydınlıkçı çevrelerde yürütülen algı yönetiminde Kürt düşmanı Celalettin Altaylı'nın parmağı vardır.
Alis'in büyük yeğeni Ayça Altın'ın 4 yıl birlikte olduğu erkek arkadaşı Örnek Mahallesinde oturan ve şimdilerde Ataşehir taraflarında fitness salonu işleten "dini bütün" Burak adındaki gencin bağlantılarından itibaren izlenecek bir dizi dürüst soruşturmayla bazı kör noktalar ışığa kavuşabilir [Bir ergenlik histerisiyle Alis'in büyük kız yeğeninden ayrılması üzerine bu gencin o dönemde girişmiş olabileceği işler, boyundan büyük sorunlara yol açmış olabilir. (Gerçi bu klasik bir oyundur Sibel Can Selçuk Ural'ı boşanmaya götüren de aynı odakların kurduğu tezgah değil miydi? Hakan Ural bu meseleden ziyadesiyle "karlı" çıkmıştır. https://www.haberturk.com/haber/haber/173122-hakan-ural-sibel-candan-1-milyon-dolar-almisAdnan Oktar gibi şeytani zekaların üreterek fuhuş çetelerine aktardığı hileler üç aşağı beş yukarı aynıdır. http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/magazin/sibel-canin-bosanmasina-neden-oldugu-iddia-edilen-karahan-cantay-15-yil-sonra-ortaya-cikti-30243442)]. Yine Alis'in bu kız yeğeninin annesinin 2000'lerden sonra ülkedeki misyoner faaliyetlerini arttıran odakların tezgahına gelip yıllardır Yehova Şahidi olması aileyi zaten belli odaklar için düşman ve kolay hedef haline getirmiş görünüyor. Ailenin Alevi ve Kürt kimliğini de eklediğimizde akbaba sürüsü gibi bu aileye dört koldan saldırıldığı anlaşılıyor.
HABER ARŞİVİ - 1
İĞRENÇ ÖRGÜT
Adnan Oktar (Adnan Hoca), polise verdiği ifadede seks ve şantaj üzerine kurulu cemaatinin içyüzünü anlattı. Oktar, cemaatini para ve güç kazanmak için kullandığını söyledi.
İSTANBUL Polisi'nin başarılı operasyonuyla yakalandıktan sonra DGM tarafından tutuklanan Adnan Oktar, polisteki ifadesinde seks ve şantaj çetesinin örgütlenme şemasını da ayrıntılarıyla açıkladı. Örgütün oluşumu şöyle:
Baş İmam: Adnan Oktar. Tek hakim.
İmamlar: Bahadır Güven, Fırat Develioğlu, Halil Hilmi Müftüoğlu, Emre Nil. Baş İmam'ın fetvalarını cemaate duyurup, uygulanmasını kontrol ediyorlar. Baş imamla, sadece onlar görüşebiliyor.
Kardeşler: Cemaatin halkla ilişkiler kolu. Hepsi erkek müritlerden oluşuyor. Kitapların basılması, şantaj kasetlerinin, karalama metinlerinin hazırlanması, dağıtılması, toplantıların düzenlenmesi onların görevi.
Bacılar: Kadın müritlerden oluşuyor. Cemaat içinde kıdem alan, eğitimini tamamlayan, Adnan Hoca tarafından imana ulaştıkları kabul edilen müritler. Kardeşlerle aynı görevleri üstleniyorlar. Cemaat içinde, kendi istedikleri erkek müritlerle birlikte oluyorlar. Partnerlerini seçme hakları var. Eski manken Gülay Pınarbaşı da cemaatin bacılarından.
Cariyeler: Adnan Hoca tarafından, sınanıp hiç bir zaman bacı olamayacaklarına karar verilen kadınlar. Cemaat içinde yatakodası partnerlerini seçme şansları var. Kardeşlerin ve bacıların verdiği görevleri yerine getiriyorlar.
Motorlar: Cemaatin en alt kademesindeki, kıdemsiz kadınlar. İmamlar ve kardeşler, istedikleri zaman onlarla ilişkiye girebiliyor. Reddetme hakları yok.Cariyeliğe ya da bacılığa yükselebiliyorlar.
Şantaj kasetlerini 1997’de yokettik
TUZAK kurup çektikleri video kamera görüntüleriyle şantajdan 1997’de avukatlarının uyarısıyla vazgeçtiklerini açıklayan Adnan Hoca, ifadesinde şu açıklamaları yaptı: ‘‘Avukatımız, bunun cezasının çok ağır olduğunu söyledi. Tüm eski kasetleri imha ettik. Sonra, porno kaset ve dergilerden aldığımız görüntüler üzerine, köşeye sıkıştırmak istediğimiz kişilerin yüzlerini monte ederek şantaja başladık. İşimiz bittikten sonra elimizdeki görüntüleri yok ediyorduk.’’
Tanıksız seks yasak
İMAMLAR ve kardeşler, cemaat içinden bir kadınla ilişkiye gireceği zaman, başlarında mutlaka ‘tanık’ bulunuyor. Birleşmeyi izleyen tanık, Hoca'nın, fetvasına uygun oral ya da anal seks yapıp yapmadıklarını kontrol ediyor. Tanıksız ilişkiye girebilen tek kişi Adnan Hoca. Yeni gelen motorlardan, imamların beğenisini kazananlar Adnan Hoca'ya sunuluyor.
Yatakta çok vahşi
Cemaat içindeki bacı, cariye ve motorların ifadeleri, ilginç ve kalabalık seks ilişkileriyle dolu. Çoğu Adnan Hoca ile birlikte olduğunu itiraf eden müritlergenellikle 'Çok vahşiydi' ifadesini kullandılar.
Çiller’le Kandilli’deki villada görüştüm
YILLARDIR cemaati tarafından hazırlanan şantaj kasetleriyle birçok ünlü perişan eden Adnan Hoca'nın, Mert Çiller aracılığıyla parti içine sızdıktan sonra Kandilli'deki saray yavrusu evinde DYP Genel Başkanı Tansu Çiller'i ağırladığı ortaya çıktı. Adnan Hoca lakaplı Adnan Oktar, polise verdiği ifadesinde, Kandilli'deki malikanede gerçekleşen gizli buluşmayı şöyle anlattı:
‘‘Tansu Hanım benden, büyük kongre öncesi DYP içindeki muhalefeti sindirmemi istedi. Böylece daha güçlü duruma gelmek istiyordu. ‘Sizin için ne yapabilirim' diye sordum. ‘Bize destek ver. Elinden geleni yap' dedi.’’ Adnan Hoca, sorgu sırasında kendisine yöneltilen ‘‘Maddi beklentiniz var mıydı?’’ sorusunu ‘‘Meyveleri önümüzdeki günlerde toplayacaktık. Acelimiz yoktu. Bilim Araştırma Vakfı'nın sözcüsü, cemaatin imamlarından Bahadır Güven'i, ileriki yıllarda milletvekili yapmayı planlıyorduk’’ diye yanıtladı.
Ağar'dan intikam peşindeydiler
EMNİYET'teki ifadesinde, Elazığ Bağımsız Milletvekili Mehmet Ağar'ın, İstanbul Emniyet Müdürü olduğu 1991 yılında kendisine yönelik kokain operasyonu düzenlediğini, bu yüzden hıncı olduğunu söyleyen Adnan Hoca, ‘‘Mehmet Ağar'a yönelik kampanyalarımız hem intikam amaçlı hem de onu partiden uzak tutmak içindi. Siyasi hayatını bitirmek istiyorduk’’ dedi. Adnan Hoca, basına yönelik karalama ve şantaj kampanyalarının hedefinin ise, Tansu Çiller muhalifi gazeteciler olduğunu itiraf etti.
Hoca’ya muayene kıskacı
MİLLİ Savunma Bakanlığı (MSB), dünkü Hürriyet'te yer alan ve Adnan Oktar'ın 1997 yılında GATA'dan aldığı ‘paranoid şizofreni’ raporu nedeniyle cezai ehliyeti olmadığı yönündeki haber üzerine harekete geçti. MSB'den dün yapılan açıklamada; gözaltında bulunan Oktar'ın, serbest bırakılması halinde askerlik şubesince yeniden hastaneye sevk edilerek kontrol muayenesine tabi tutulacağını bildirildi.
Tutuklamaya itiraz
İSTANBUL DGM'de önceki gün 3 müridiyle tutuklanan Adnan Oktar'ın avukatları, karara itiraz etti. Dün öğle saatlerinde İstanbul DGM'ye gelen Adnan Oktar ile Bilim Araştırma Vakfı üyesi Fırat Develioğlu, Halil Hilmi Müftüoğlu ve Emre Nil'in avukatları, itiraz dilekçesini 6 Nolu DGM'ye verdiler ve tutuklama kararının hukuki olmadığını öne sürdüler. Dosyayı tetkik istekleri reddedilen avukatların itirazı, pazartesi günü karara bağlanacak.
HABER ARŞİVİ - 2
12.01.2000
Hürriyet, Adnan Hoca'nın Emniyet'teki ifadesini ele geçirdi. Sindirmek istediği kişilere komplo düzenlettiğini itiraf eden Adnan Hoca, birçok ünlünün yer aldığı şantaj listesini de açıkladı.
İSTANBUL Polisi'nin 12 Kasım 1999'da 50 adrese birden düzenlediği baskınlar sonucu başında bulunduğu şantaj çetesi çökertilen Adnan Oktar, sindirmek istediği kişilere ‘imamlar’ı aracılığıyla komplo düzenlettiğini itiraf etti. Oktar, polisteki ifadesinde, imamlarına emir vererek, cinsi münasebette bulunurken gizli video görüntülerini çektirdiği ya da pornografik görüntülere fotomontaj yaparak basın kuruluşlarına ve yakın çevrelerine göndererek sindirmeye çalıştığı kişilerin listesini açıkladı.
LİSTE ÜNLÜ DOLU
Oktar, Emniyet'teki ifadesinde, manken Ebru Şimşek, dansözler Leyla Adalı ve Tanyeli'ye ‘fahişe oldukları için’ şantaj yaptırdığını itiraf etti. Clup 2019'un sabihi Ceylan Çaplı da, Adnan Hoca'nın müritlerinden biriyle evli olan kızının boşanmasını sağlayınca, çetenin hışmına uğramış. Oktar'ın ifadesine göre, Prof. Dr. Adnan Ziyalar, Adli Tıp'ta görevliyken, Tura Turizm'in sahibi Çetin Saraç'ın kızını, Adnan Hoca çetesinden kurtarmasına yardım edince, rüşvet tuzağına düşürülmüş.
YILMAZ'A MASON KOMPLOSU
Oktar'ın itiraflarına göre, şantaj listesinde politika dünyasından Mesut Yılmaz, Mehmet Ağar, Celal Adan, Meral Akşener; basın sektöründen de Dinç Bilgin, Zafer Mutlu, Fatih Altaylı, Ayşe Özgün, Ayşe Arman ve Savaş Ay'ın adı yer aldı. Hoca'nın imamları, Semra Özal'ın papatyalarından Nadire İçkale ile Eyilik Ailesi'ne de şantaj yapmışlar.
MHP VE DYP’YE DESTEK
DYP Lideri Tansu Çiller ve MHP İstanbul Milletvekili Mehmet Gül başta olmak üzere MHP ve DYP'ye destek verdiklerini açıklayan Adnan Hoca, ‘‘Seçim öncesinde Mesut Yılmaz'a fotomontajla mason elbisesi giydirip gazetelerde yayınlanması talimatını ben verdim. Çünkü, 1991 yılında başbakanken beni haksız yere gözaltına aldırmıştı. DYP'nin, ANAP'ın kaybedeceği oyları alması bizim işimize gelirdi’’ diye konuştu.
BABUNA İTİRAFI
Örgütten ayrılanları kendi aleyhlerine faaliyet gösteriyor gibi kabul ettiklerini açıklayan Adnan Oktar, ‘‘Örgütten ayrılanları rezil etmek gibi bir stratejimiz vardır. Bu nedenle geçmişte çocuklarını bizden ayıran aileler hakkında şantaj ve tehdit faaliyetlerinde bulunduk. Çocukları, kiralanan evlerde birlikte tutup, ailelerinden kopartırız. Hiçbiri benim talimatlarım dışına çıkmaz’’ dedi. Adnan Hoca, kız kardeşleri Tuğba ve Hüma Babuna'nın müritleri arasında olduğunu söylediği kan kanseri olan Oktar Babuna için düzenlenen ve skandala dönüşen kan kanpanyasının kendi emriyle başlatıldığını da kabul etti.
Nasıl Adnan Hoca oldum
ADNAN Oktar, beş parasız sürünürken nasıl Adnan Hoca olduğunu, trilyonlarla nasıl oynadığını polis ifadesinde tüm açıklığıyla anlattı:
‘‘1956 yılında Ankara'da doğdum. 1979 yılında Fındıklı'daki Güzel Sanatlar Akademisi'ni kazandım. 3'üncü sınıfta öğrenci olayları nedeniyle okulu bıraktım. Daha sonra İ.Ü. Felsefe Bölümü'ne kayıt yaptırdım ve yine öğrenci olaylarından dolayı okulu bıraktım.
1986'da Bulvar Gazetesi'nde yazdığım bir yazıdan dolayı Ümmetçilik propagandası yapmak suçundan tutuklandım ve 9 ay cezaevinde kaldım. 10 ay Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde kaldım.
DİNİ BİLGİM YOK
1987'de Harun Yahya adıyla Yahudilik-Masonluk isimli kitap yazdım. Dini eğitimim olmadığı doğrudur. 1979-80 yıllarında Adnan Hoca Grubu olarak bilinen örgütlenmeyi tek başıma oluşturmaya başladım. O dönemde Yasin Gürlek ve 2-3 kişi daha benim yanımda idi. Daha sonra Akademi öğrencileri arasından 20-25 kişilik bir grup oluşturdum. Gürlek halen benim müridimdir ancak örgüt içinde bir görevi yoktur. 1991 yılında Bilim Araştırma Vakfı'nı kurana kadar geçen süre içerisinde örgütlenme ve faaliyetlerime devam ettim.’’
1993'te müritlerimden
Fırat Develioğlu'nun bizim için kiralamış olduğu Kandilli'deki villaya taşındım. Buranın kirası bildiğim kadar 3.5 milyar lira. Silivri'deki çiftliğe ben gitmem, müritlerim orada kalır.''
Yakalandığında aşk yapıyormuş
ADNAN Oktar, 12 Kasım gecesi yapılan baskın sırasında polisin kendisini uygunsuz vaziyette yakaladığını itiraf etti. Oktar, polise verdiği ifadesinde, ‘‘Beni yakaladığınız akşam Bahadır Güven bana birlikte olmam için Tuğçe isimli kızı getirmişti’’ diye konuştu. Şebekelerinin içinde ‘Bacılar’ adı verilen kadınlarla cinsel ilişkiye girmenin yasak olduğunu söyleyen Oktar, ‘Cariye’ adını verdikleri kadınların ise müritler, abiler (İmamlar) ve kendisi tarafından ‘cinsi olarak kullanıldığını’ itiraf etti.
18 yıl hapsi isteniyor
İSTANBUL
DGM Cumhuriyet Başsavcılığı, Bilim Araştırma Vakfı Fahri Başkanı ‘Adnan Hoca’ lákaplı Adnan Oktar ve müridleri hakkındaki soruşturmayı tamamladı. DGM Savcısı Ahmet Gürses'in hazırladığı iddianamede, Adnan Oktar ve kurduğu ‘örgütün’ 32 yöneticisi hakkında ‘tehdit ile menfaat sağlamak’, ‘çıkar amaçlı örgüt kurmak’ suçlarından 18 yıla kadar ağır hapis istendi. Sanıkların hüküm giymesi halinde, ele geçirilen tüm mallarına devlet tarafından el konulması da talep edildi.
İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan yapılan yazılı açıklamada, Adnan Hoca ile birlikte hapis istenen sanıkların isimleri şöyle sıralandı:
Fırat Develioğlu, Emre Nil, Halil Hilmi Müftüoğlu, Mustafa Kemal Gül, Hasan Basri Güner, Uğur Örmen, F.T, Ufuk Özturgut, Hatice Tijen Öztemir, Alev Ulaşoğlu, Meltem Arıkan, Korkut Yasa, Burak Abacı, Kartal İş, Turgut Aksu, Altuğ Müştak Berker, Burak Sanver, Seçim Köse, Tarkan Yavaş, Ali Suat Kütahnecioğlu, Tolga Horoz, Adnan Tınarlıoğlu, Emre Çalıkoğlu, Bahaettin Selçuk Hazineci, Atilla Menevşe, Mesut Soltay, Muhammed Cihat Gündoğdu, Mehmet Murat Atmaca, Murat Terkoğlu, Gökalp Barlan ve Ersin Alacadağ.
Adnan Oktar'
ın fahri başkanı olduğu Bilim Araştırma Vakfı'nın sözcüsü olan ve operasyon başladıktan sonra kayıplara karışan Bahadır Güven ile 3 arkadaşı hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarıldı. DGM savcılığı tarafından açılan davadan, dosyaları ayrılan Güven ile diğer 3 kişinin aranmasına devam edildiği bildirildi.
Şantaj çetesinin iç yüzü
ADNAN Oktar,
polisteki ifadesinde kurduğu şantaj şebekesinin sistemini de tüm ayrıntılarıyla anlattı. Oktar, ‘‘Hoca, yani lider ‘Ahmet Abi' kodunu kullanan ben Adnan Oktar, benden sonra yapılanmada ‘İmamlar' dediğimiz örgütü yöneten bir nevi konsey yapılanması vardır’’ diye konuştu.
İMAMLAR Çetede, ‘İmamlar' direkt olarak Oktar'a bağlı çalışıyorlar. İmamların başlıca görevi Oktar'ın verdiği talimatları yerine getirmek. Ayrıca gruba eleman temini ve imam seviyesinde olmayan diğer müritleri yönlendirme ve yönetme görevleri imamlara ait. Oktar ifadesinde, ‘‘Erkek imamların bir görevide bana ilişkide bulunmam için kadın ve kız getirmektir. Müritlerimin zengin, zeki, akıllı ve kültür ve güzel kişilerden olmasına özen gösteririm. Bunun nedeni bu şahısların çevrelerinin geniş olması, böylece örgüt olarak daha kısa sürede güçlenmemizi sağlamalarıdır’’ diye konuştu. Oktar'ın ‘konsey üyeleri' olarak adlandırdığı 7 imamın kimlikleri ve özel sorumluluk alanları ise şöyle:
Bahadır Güven (siyasi çevreler ile çetenin işlerini takip),
Fırat Develioğlu (hukuk-araştırma),
Emre Nil (mali işler),
Bülent Tatlıcan (yazı işleri ile ilgilenir fikirler üretir),
Uğur Örmen ve F.T (sekretarya görevi, kitap yazma çalışmaları, yemek yapma),
Timur (mali yardım).
BACILAR Bayan imamlar olarak da adlandırılar ‘Bacılar', 4 ayrı evde kalan ve ailelerinden ayrılarak çeteye katılan bayan müritlerden sorumlu olarak çalışıyorlar. Bacılar aynı zamanda Oktar'ın kitap yazma işinde de rol alıyorlar. Örgütlenme içerisinde Bacılar'la herhangi cinsel ilişkiye girmek yasaktır. Bacılar grubu, Alev Ulaşdoğlu, Meltem Arıkan, Hatice Tijen Öztemir ve Arzu Leman Öztemir'den oluşuyor,
CARİYELER Müritler tarafından bulunan kızlar olarak adlandırılan ‘Cariyeler', Adnan Oktar ve İmamlar'la birlikte oluyor. Müritler ve İmamlar'ın cariyelerle ilişkiye girmeleri sırasında bir mürit şahit gerekirken, Oktar'ın aşk geceleri için böyle bir zorunluluk bulunmuyor. Oktar ifadesinde, ‘‘Benim dini anlayışıma göre kadın ve erkek dini nikahlı değilse erkek kadınla normal ilişkide bulunamaz. Bulunursa zina sayılır. Bu nedenle müritlerim cariyelerle anal veya oral seks yapmak sorundadırlar. Aksine davranana ceza veririm. Kemal Gül bir cariye ile normal ilişkiye girince bundan haberim oldu ve kendisi ile 2 sene görüşmedim’’ dedi.
Müridin evinde MİT belgeleri
DGM
Savcısı Ahmet Gürses tarafından hazırlanan 24 sayfalık iddianamede, Adnan Hoca ve çetesinin kimlere, nasıl şantaj yaptıkları tek tek anlatıldı. İddianamede, yapılan baskınlar sırasında bir müridin evinde bulunan Mehmet Ağar'la ilgili MİT Müsteşarlığı tarafından Başbakanlık'a yazılmış gizli bir belge de delil olarak gösterildi. Soruşturmanın Celal Adan'ın İstanbul DGM Başsavcısı Erdal Gökçen'e verdiği şikayet dilekçesinden sonra başlatıldığı bildirildi.
HABER ARŞİVİ - 3
17.07.2018
Sadettin Tantan: Ellerindeki takip cihazları poliste bile yoktu. Türkiye’de teknolojiyi en iyi kullanan örgüt Adnan Hoca’nın örgütüdür.
Türkiye, Adnan Hoca olarak bilinen Adnan Oktar örgütüne operasyonu konuşuyor: Bir yanda güzel kadınlar, yakışıklı erkekler, dudak uçuklatan bir servet, lüks içinde şaşalı bir hayat... Ve karşısında çocuk tacizinden casusluğa kadar uzanan akıl almaz iddialar!
'Neslimiz büyük tehdit altında'
1999’da örgüte yönelik ilk operasyonu başlatan eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’a göre ellerinde çok uzun yıllardır büyük bir arşiv var ve diyor ki: "Şantaj mekanizmasını işletiyorlar ve mal varlıklarını böylece büyütüyorlar. Yabancı istihbarat örgütleriyle çetrefil ilişkiler kurulmuş. Neslimiz büyük tehdit altında…" Tantan uluslararası sırlara ışık tutuyor...
Hiç şüpheniz olmasın. Türkiye’de teknolojiyi en iyi kullanan örgüt Adnan Hoca’nın örgütüdür. Teknik takiple siyaseti ve basını teslim alanlar bunlardır. Gazete sahiplerinden, yayın yönetmenlerine, milletvekillerine arşivledikleri çok kişi vardır. Teknik takipte kullandıkları teknoloji o zaman polisin elinde bile yoktu. Arşivledikleri milletvekilleri sonradan bana teşekküre geldiler. Ama bunlar arasında özür dileyecek misin diye önerge verenler de oldu.
Sadettin Tantan
Emniyetteydim ama etkin bir görevde değildim. O konuda etkin olan arkadaşlara bu konuyu iletiyordum. Polis bir takım çalışmalar yapıyordu ama sonuca gidemiyordu. Tam tarihi hatırlamıyorum ama çok aile bu durumdan mustaripti. Tabii o zaman bu kadar şöhretli bir Adnan Hoca yoktu.
Tek tek incelemek lâzım. Genç bayanlar, erkekler oraya nasıl katıldı, kimler destek verdi? Basit bir magazin, bir kedicik olayı gibi bakmamak lazım. Türkiye’yi içeriden çökerten, iç ve dış odakların kullandığı bir yapıdan söz ediyoruz. Kurtulmak isteyip, kurtulamayan çok insan da olabilir.
Bugün kahraman gibi ortada gezenler vardı. İsim vermek istemiyorum. Gazeteciler, siyasetçiler, bürokratlar, milletvekilleri…
Akla gelen ilk soru şu olmalı: Devletin temel alt yapısı yıllardır neden yaygın haber alma ağlarını halkının bilinçlenmesi üzerinden milli kimlikle buluşturamadı? Kim engelledi, niçin engellemek istendi? Bütün bu silahlı ve silahsız örgütler yıllarca Türkiye’yi, Türk halkını, siyaseti tehdit ederken, Türkiye’nin gücü bunu bir anda ortadan kaldırmaya yetecekken neden yapılamadı? Bakın, bugün PKK-PYD-YPG’yi kim destekliyor? NATO Müttefiki Amerika başta olmak üzere, İngiltere, Almanya, İsrail’in desteklediğini biliyoruz. PKK-PYD’yi, FETÖ’yü kim kullanıyorsa Adnan Hoca’yı da bundan ayrı düşünmeyin. Harun Yahya ismiyle yazdığı kitaplar son derece üst kalitede kâğıtlara basılıyor, başka dillere tercüme edilip, bedava dağıtılıyor. Korkunç bir bilgi ve enformasyon savaşı değil mi? Bunlara para yetebilir mi? Bunları size yurt dışında dağıttırırlar mı?
Tabii ki var. Teknolojiyi depoluyorlar, yeri ve zamanı geldiğinde kullanıma sokabiliyorlar. Siyasetin kilit noktalarına, iş çevrelerine ve medyaya hissettirmeden çok iyi nüfuz edebiliyorlar. Fethullah Gülen hareketi çok daha farklı, her alanda nitelikli eleman yetiştirerek ülke yönetimini teslim alacaktı, gençler öyle kirletildi, kimliksizleştirildi. “Sizler altın nesilsiniz, ülkeyi sizler yöneteceksiniz” diyerek bu gençlerin zihinlerine girildi. Kendi ailelerinden, ülkesinden, yurttaş kimliğinden uzaklaştırılıp tek kişinin emrine verildiler.
Adnan Hoca da “inşallah maşallah” sözlerini dilinden düşürmedi. Ancak yaptıkları, televizyon programlarındaki tavrı dini olmaktan çok uzaktı…
Bunların bulaşmadığı yer yok. Sızmamış olsa bile; insanlar “Bana da bulaşır” diye korkuyorlar.
Çok. Acayip bir ekonomik ve teknik güce ulaştılar. Diyanet İşleri Teşkilatı’nı dahi tehdit edecek gücü buldular kendilerinde. Burada Diyanet’e çok iş düşüyor. İnsanların ihtiyacı olan inanç değerlerini köşe başında ne idüğü belirsiz hoca bozuntularına bırakmamalı. Burada kesin tavır koyması gerekiyor. Yoksa ortamı geleneksel Türk İslâmı’nın dışındaki dayatmalara açık hale getirirsiniz. Baktığınız zaman bu gibi yapılar sadece Türkiye’de yok. Mesela Hindistan’da Ahmedilik bir İngiliz istihbaratı yapılanmasıdır. Keza Hizbul-Tahrir de öyle. Boko Haram’da da benzer bir durum görürsünüz. Bunlar, istihbarat örgütlerinin güdümündedir. Ülkeler bunlar üzerinden istikrarsız hale getirilir, çatışma ortamı yaratılır ve aynı inanç içerisinde insanlar birbirine düşman kılınır. Irak ve Suriye laboratuvarında bunu görürsünüz. Türkiye’nin de aynı tehlike ve tehdit altında olduğunu söyleyebiliriz. Bu örgütlerin bir an evvel önünün alınması gerekiyor.
Kesinlikle. Magazinleştirmemek gerekiyor bu meseleyi… Bizim neslimizi yok ediyor. Genç kızlarımızı, erkeklerimizi kolay para kazanmaya sevk ediyor, kirletiyor. Türk kimliği yok ediliyor. Milli Mücadeleyle kazandığımız özgürlük ve bağımsızlığımızı elimizden almaya çalışıyorlar.
Savcılık bunun nasıl olduğunu ortaya çıkaracaktır. Adnan Hoca’nın İsrailli yetkililerle ilgili çekilmiş birçok fotoğrafı var.
Belli istihbarat teşkilatlarının belli insanları kirleterek kendilerine hizmet etmesi bakımından ortak çalışılmış olabilir, net bir bilgim yok.
TAPU KADASTRO’YU İYİ İNCELEMEK LÂZIM!
“Bir tarafta Fethullah Gülen var. Eğitim düzeyi son derece düşük. Vaazlarında ağlayan, belli güçler kullanılıp, eğitilen, büyük bir güce ulaşmış, aşağı yukarı 124 ülkede her türlü alt yapısı olan, okulları olan bir yapı. Fethullah Gülen’i tutan kim, Yaşar Tunagür! Nereden çıkmış, Tapu Kadastro’dan… Bir tarafta Abdullah Öcalan… Eğitim düzeyi çok yüksek değil. Nereden mezun? Tapu Kadastro okulu. Tapu Kadastro okulunun yapısına baktığınız ve oradan mezun olanları iyi incelediğinizde farklı bir şeyin ortaya çıktığını göreceksiniz. Daha fazla konuşmayacağım ama burayı iyi incelemek lazım… Biri (PKK) Türkiye’yi silahlı şekilde çatıştırıyor, diğeri (FETÖ) ülkeyi siz yöneteceksiniz diye Türk gençliğini kendisine tabi tutuyor.”
KASETİ OLAN SAVCILIĞA GİTSİN!
Her şeyi önleyebilir. Tabii Adnan Hoca cephesi, farklı yerlerde arşivleri depolayabilir de…
Türkiye’yi kuşatan, bölgede kullanmak isteyen bir güç var. Türk siyaseti bu tehdidi, tutsaklığı halkla beraber engellemeli. Yaygın haber alma ağlarıyla Türk halkını gerçek bilgilerle donatmalı. Sosyal medyada birçok kirli bilgi yayılıyor. Düşmanın büyüklüğü geleceğimizi tehdit ediyor. Hem PKK hem FETÖ hem Adnan Hoca gibi Türkiye’yi tehdit eden örgütleri durduracak nitelikli hukukçular, emniyetçiler, araştırmacılar devreye sokulmalı.
'Neslimiz büyük tehdit altında'
1999’da örgüte yönelik ilk operasyonu başlatan eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’a göre ellerinde çok uzun yıllardır büyük bir arşiv var ve diyor ki: "Şantaj mekanizmasını işletiyorlar ve mal varlıklarını böylece büyütüyorlar. Yabancı istihbarat örgütleriyle çetrefil ilişkiler kurulmuş. Neslimiz büyük tehdit altında…" Tantan uluslararası sırlara ışık tutuyor...
Sayın Tantan; her şey bir yana, aklımıza gelen ilk soru şu: Adnan Hoca her türlü rezilliği gözümüzün önünde yaptı. Öyleyse operasyon için neden yıllarca beklendi? İddia edildiği gibi "Tarikatların hesaplaşması savaşa mı dönüştü"?
Adnan Hoca bir tarikat değil, dinle falan da ilgisi yok. “Neden 19 yıl beklediler” sorusuna takılmayın. Şu anda bu operasyonu yapan yetkililere destek vermemiz gerekir. Kamuoyu oluşturmamız lazım, halk bu operasyonu sahiplenmeli. Kimse siyaseten engellemesin diye sahip çıkmak gerekiyor. Çok zor bir operasyon. İçten, dıştan müdahale gelebilir.
- Yakalanmasıyla çok insanın uykusu kaçmış mıdır?
Sadettin Tantan
-1999'da ilk operasyonu düzenlediğiniz dönemde mi tanıdınız Adnan Oktar'ı?
Daha eskiye gidin. Adnan Hoca ismi kamuoyunda yeni yeni duyulmaya başladığı zaman bazı aileler “Çocuklarımızı kurtaramıyoruz” diye bana gelip gidiyorlardı. O zaman o çocuklar üniversitede okuyorlardı.
- Göreviniz neydi o zaman?
- Hatırlıyorum, o yıllarda buluşma noktaları Bebek’ti… Basına Bebek Camii’de kıldıkları namazlar yansırdı…
Üniversite gençliğini avladıkları yıllardı o yıllar. Bu yapının geçmişten itibaren bütün çıplaklığıyla ortaya çıkması lazım.
- Genç genç insanlar, şu anda gözaltındalar… Belki onlar da bir zamanlar Adnan Hoca’nın mağduru olmuş ve orada olmak zorunda hissetmiş olabilirler, değil mi?
- Size şikâyete gelen aileler olduğunu söylediniz, kimdi o aileler, zengin ve nüfuzlu kişiler mi?
Zengin aileler de vardı, akademisyen, doktor gibi eğitimli, nüfuzlu aileler de… Üniversitede okuyan çocuklarını kurtaramadıkları için çok rahatsızdılar. O zaman polis şikâyetleri kabul ediyor ama yetki çerçevesinde bir şey yapamıyordu. Adnan Hoca, bir gün Atatürkçü oluyor, bir gün üç vakit namaz kılmak gibi absürt şeyler konuşuyordu. Belediye başkanlığı dönemimde İstanbul emniyeti bununla ilgili operasyonel bir çalışma yaptı, netice yine alınamadı. 1999'da bir gün Meclis genel kurulundan çıktığımda üç yakışıklı genç yanıma doğru geldi. Ceketini ilikleyip saygı duruşunda bulundular. Dikkatimi çekmişlerdi; kim olduklarını araştırdığımda Adnan hocacı olduklarını öğrendim.
- Ne işleri vardı ki Meclis’te?
Sürekli oraya gelip milletvekilleriyle gece-gündüz beraber olduklarını öğrendim. Hemen emniyet genel müdürüne görevi tevdi ettik. O zaman DGM’ler vardı. DGM savcısı ve Emniyet Genel Müdürlüğü üç aylık sürede delilleri topladı. Dinleme ve izlemeler yapıldı, bir hayli bilgi, belge toplandı. Her şey büyük gizlilik içindeydi. Siyasi baskı olmasın diye de açığa çıkmasını engellemeye çalışıyorduk.
Siyaseten baskı altında mıydınız?
Bunlar içeri alındığında o gün parlamentodaki mensupların büyük bölümü bana gelerek ya da dolaylı yoldan ulaşarak, "bu çocukların iyi çocuklar olduğunu, bırakmak gerektiğini" tavsiye ettiler, biz reddettik. Süreç içerisinde hiç boş durmadılar. Gözaltında olmayanlar büyük mücadele verdiler. Kendilerinin haklı olduğunu ispat etmek için kapısını çalmadıkları şanlı hukukçu bırakmadılar. Bir sürü hukukçudan rapor aldılar. Hatta yurt dışındaki hukukçulardan da raporlar alıp, bunları bir de kitap haline getirdiler. Yurt dışındaki diplomasiye gittiler. Batı’daki yetkililer bize yazdığı raporlarda, bunların Avrupa standartlarının üzerinde raporlar olduğunu ifade edip, hazırlayanların kim olduğunu sordu. O kadar iyi hazırlanmış raporlardı.
- Bu gücü nereden alıyorlardı?
İki-üç lisan bilen, son derece eğitimli ve nitelikliydiler… Adnan Hoca'nın tutsağıydılar, hepsi inanmıştı. Hazırladıkları kitabı bedava dağıttılar. Bizi de o süreç içerisinde İstanbul’daki cumhuriyet savcılarına şikâyet ettiler. Biz tabii mahkemelere gittik, ifade verdik. Bizi bıktırmaya, itibarsızlaştırmaya çalıştılar. Bu mücadeleyi hiç bırakmadılar. Bugün gelinen noktada, bu çalışmayı başlatan savcılığı, emniyet müdürlüğünü, uzmanları tebrik etmek istiyorum. Onları desteklememiz gerekiyor.
- Bakanlığınız döneminde çok ihbar geliyor muydu?
O dönemde kamuoyuna da yansıyan birçok operasyon yapıldı. O operasyonların hepsi projeli çalışmaya, araştırmaya dayalıydı. Sonuçta birçok şey ortaya çıktı. Türk bürokrasisini, siyasetinin kirliliğini ortaya çıkaran operasyonlar olmuştu. O dönemde çok destekleyen de vardı ama çok eleştiren de olmuştu.
- Eleştirenler kimdi?
- İki dil bilen, iyi yetişmiş, eğitimli, varlıklı ailelere sahip gençler… Peki niçin Adnan Hoca gibi birinin kölesi olmayı seçiyorlardı?
Asıl araştırılması gereken bu. Vaktimiz olmadı. Mesela Hizbullah terör örgütü insanları evlerin bahçesine gömdüğünde, o konudaki tüm yetkin insanları toplayarak araştırma başlatmıştık. Bu insanlar nasıl oluyor da amcasını, dayısını, babasını yargılıyor, bilgisayar ortamında arşivliyor ve gömüyordu? Bunu yapmıştık. Bizim vaktimiz olmadı ama şimdi Adnan Hoca konusunda da aynı çalışmayı yapmak gerekiyor. Bu insanlar neye kanıyor? Acaba geçmişten kaynaklanan muhafazakâr bir yapıdan dolayı bir takım zafiyetlerini Adnan Hoca’nın sunduğu yakışıklı erkekler ve güzel kızlarda mı kullanıyorlar? Bu şekilde insanların kaydedilmesi, arşivlenmesi sayesinde büyüyen bir şantaj ağı çalıştırıyorlar. Böyle bir ağ iç ve dış odaklar tarafından desteklenmeden oluşamaz.
- İşte asıl konuya geldik…
- FETÖ ve Adnan Oktar’ın kullandıkları taktiklerde benzerlikler var mı?
Adnan Hoca da “inşallah maşallah” sözlerini dilinden düşürmedi. Ancak yaptıkları, televizyon programlarındaki tavrı dini olmaktan çok uzaktı…
O dini kirletiyor. Yıllar içerisinde Adnan Hoca hareketine baktığınızda dönüşümler var. Son olarak televizyonda yaptıkları ne Türk, ne inanç kimliğine uyuyor. Tamamen yozlaşmış bir şey. Harun Yahya kitaplarına bakın: İsrail’in küresel gücünü kabul edilebilir olarak takdim ediyor, bu gücün önünde durulmaz mesajı veriyor.
- FETÖ’ye baktığımızda yargının, polisin içine sızdıklarını görüyoruz. Bunlar da sızdı mı?
- 1999'daki gözaltından nasıl kurtuldular?
Zamanaşımına uğradı. Biz yargılandık. Ben neden yargılanıyorum? Bana çok ulaşmaya çalıştılar, niyetlerini bildiğim için uzak tuttum. Çevremde çok yakınlarıma da sızmaya çalıştılar. Profesör Sulhi Dönmezer başkanlığında Prof. Feridun Yenisey, Ümit Kocasakal; polis ve jandarmadan oluşan gruplarla şehir şehir gezip sempozyumlar yapıyordu. Ülkenin hukuk zeminine oturtulması, suçların önlenmesi konusunda kafa yoruluyordu. Bütün bu çalışmalarda bunlarla mücadele de ortaya konuyordu. Hukuk sisteminde eksiklikler vardı. O zaman bunlar Sulhi Dönmezer’e de gittiler. Kabul etmedi hoca.
- Operasyonun üstünden 19 yıl geçti. Bugünkü güçleri ne kadar?
- Uluslararası ağın bir parçası olduğunu söylüyorsunuz. Onu Kedicikleriyle izlerken meczup gibi görüyor, hatta mizahını yaptığımız bile oluyor. Aslında ciddiye almamız gereken bir tehdit var karşımızda…
- 1999'da, müritlerinden Oktar Babuna "kansere çare buldum" diye ortaya atıldı. 160 bin ünite kan toplandı ve ABD'ye gönderildi, akıbeti bilinmiyor. “Gen haritamızı çıkartıyorlar” diye isyan eden dönemin Sağlık Bakanı Osman Durmuş adeta linç edildi... Başlı başına bir casusluk olayı mıydı?
Evet, Osman Bey büyük bir mücadele verdi bu konuda. Ülkeleri teslim almak için sadece zihinsel devşirmeye ihtiyaç yok. Genetik olarak devşirmeye de ihtiyaç var. Büyük şirketler sizin genlerinizle oynayarak, yiyeceklerinizi ona göre üretiyorlar. Sizi birer onlara bağlı birer köle haline getiriyorlar.
- Devlet sırlarını İsrail’e verdiği iddia ediliyor…
- FETÖ ile de bir temasının olduğunu düşünüyor musunuz?
- Dudak uçuklatan bir para trafiğinden ve servetten söz ediliyor. Evinin konforu bir yana, evden çıkan tarihi eserlere insan inanamıyor. Değirmenin suyu nereden geliyor?
Korkunç bir kaynak var. Yıllarca siyaseti tehdit ederek aldıkları işler savcılık soruşturmasının ardından ortaya çıkabilir. Yurt içi ve yurt dışında nerelerden iş, ihale almışlar? Hepsi ortaya çıkacaktır.
“Bir tarafta Fethullah Gülen var. Eğitim düzeyi son derece düşük. Vaazlarında ağlayan, belli güçler kullanılıp, eğitilen, büyük bir güce ulaşmış, aşağı yukarı 124 ülkede her türlü alt yapısı olan, okulları olan bir yapı. Fethullah Gülen’i tutan kim, Yaşar Tunagür! Nereden çıkmış, Tapu Kadastro’dan… Bir tarafta Abdullah Öcalan… Eğitim düzeyi çok yüksek değil. Nereden mezun? Tapu Kadastro okulu. Tapu Kadastro okulunun yapısına baktığınız ve oradan mezun olanları iyi incelediğinizde farklı bir şeyin ortaya çıktığını göreceksiniz. Daha fazla konuşmayacağım ama burayı iyi incelemek lazım… Biri (PKK) Türkiye’yi silahlı şekilde çatıştırıyor, diğeri (FETÖ) ülkeyi siz yöneteceksiniz diye Türk gençliğini kendisine tabi tutuyor.”
İpek Özbey - Sadettin Tantan
- Elindeki kasetlerle şantaj yaptığı iddia ediliyor. Birinin kaseti varsa, ne yapması gerekir?
Benim kasetim var diye korkup susmayın. Cesaretle hareket edin. Çok mağduriyet var. İktidar sahipleri içerden ve dışardan devlete sızmaya çalışan bu yapıları süratle temizlemeli. Bunun gibi istihbarat güçlerinin takibinde vakıf, cemaat, sivil toplum örgütlerinin üzerine gidilmeli. Bunun gibi çok yapı var, Türk gençliğini, evlatlarımızı bunların elinden kurtarmamız gerekiyor. Yoksa Türkiye’yi yönetecek kadroları bulamayız. Kasedi olan savcılığa gitsin. Kişisel verilerin korunması anayasal hak... Bir bilgi gelirse size sunacağım ama benim verilerimi gizli tutun demek lazım. Savcılar bunu imha edebilir.
- İnternete sızmasını engelleyebilir mi?
- Peki ne yapmak lazım?