Ulus kimliğinin yarattığı sığ insan tipolojisi

Ulus devlet inşasında öne çıkan Türk kimliğinin insani, bilişsel, vicdani gelişimi zaman içerisinde yavaşladı. Türkler kadim değerlerden koptuğu gibi henüz şeklini alamamış bir moderniteyle imtihan edildi. Hakim kılınan Sünni Türk kimliği amorf bir yapıya dönüştü. Kurumsal çaplı çürümeye paralel olarak toplumsal tabana yayılan yozlaşmanın nedenlerinden biri de inşa edilen ulus kimliğinin nitelikli içeriklerle beslenememiş olmasıdır.

Ulus kimliği ona atfedilen özverili aidiyet imajıyla ters bir yere düştü

Kozmopolit Türkiye toplumunda "biz" ve "öteki" arasındaki kaçınılmaz geçişkenliğe karşın; Türk, İslam ya da Türk İslam kimliklerini taşıyan kesimin kendi ayrıcalıklı konumlarını maddi manevi nemalanacakları pragmatik bir araca dönüştürmesi ulusun kendi sığ insan tipolojisini de beraberinde getirdi. Atfedilmiş statünün verdiği rehavetin insani gelişimin önüne set çekti. Bunu anlamak için kurumsal yozlaşmaya; mafya-devlet-siyaset-medya ilişkisine, devleti bitirmek pahasına birbirinin gözünü oymaya çalışan çıkar gruplarına bakmak yeterli.

Ülkede devleti ve kamuya ait maddi değerleri kendi aralarında üleşemeyen "mala çökmekle meşgul" milliyetçi muhafazakarların ve dahi sosyal demokratlarda manzara bu iken, dikkatleri çeldirmeye yarayan iç düşman hep biz Kürtler olduk. 

PKK ile on yıllarca süren savaşın bile ekonomisini yaratanlar, devletin karanlık dehlizlerindeki en "vatanseverlerdi". Kürtleri köylerinden kentlerin varoşlarına sürgün edenler, gençleri dağa kaldıranlar bitmeyen kontrollü iç kaosun kumanda masasındakilerdi.

TBMM yolsuzluk dosyalarını inceleyen her orta zekaya sahip Türk yurttaş, Kürt partileri dışındaki bütün partilerin yolsuzluklarla anılan dosyalarını ve asıl iç düşmanın "devletin malı deniz yemeyen domuz" kültüründen gelen yiyiciler olduğunu görecektir. Kendi tabanlarına sus payları dağıtanlar deveyi hörgücüyle götürürlerken kamuya ait değerleri yağmalamayı "hizmet" ve "başarı" olarak yutturuyorlar.

Evet, "ötekileştirilen" ve iç düşman haline getirilen Kürtlerin öz kimliğini, anayurdunu ve anadilini savunmak gibi onurlu bir mücadelesi var. Ve yetim hakkı yiyen "vatanseverlerle" uğraşamayanlar onurlu Kürtlere saldırmayı vatanseverlik addediyor. Ülkenin yağından balından nemalanan apoletli ve cübbeli vesayet kendi "ayrıcalıklı" konumunu bir iç düşman yaratarak tahkim ediyor. O yaratılan iç düşman her daim biz Kürtleriz.

Toplumun asgari muhakeme yetisi öyle harab edildi ki parti başkanlarından Bakanlara, gazeteci kılıklı kalemşörlere kadar herkes milyonlarca Kürdün Anayasal hakları olan seçme ve seçilme hakkına alenen saldırıyor. Seçilmişleri hukuki hiçbir gerekçe olmadan yıllarca dört duvara hapsederek Kürtlerin seçme hakkını yok sayıyor.  HDP'ye ve öncülü olan Kürt kimlikli partilere oy veren seçmenleri kürsülerden kriminalize etmekte beis görmüyor. Toplumda infiale yol açabilecek nefret söylemlerinden geri adım atmıyor. 

"İşte Cesaret, İşte Fazilet, İşte Feraset, İşte Fedakarlık" diyen Türk milliyetçiliğinin manzara-i umumiyesi budur.


Bu blogdaki popüler yayınlar

Akran ve siber zorbalıklarıyla çocukları kullanarak evlerin içine sızıyorlar

Film yapımcısı gibi çalışan kurgu ekipleri ve troll ağları

Hz Musa'yı Isıran Köpek